Bu yazımızda, Julius Caesar’in (Doğru telaffuz Kayzer/Gayzer şeklindedir.), Idus Martiae’de öldürülmediği bir senaryoyu ele alacağız. Ancak alternatif bir tarih yaratmak yerine kaynakların anlatıları ışığında hareket edeceğiz. Dönemin şartlarını da ele alarak bu senaryoyu değerlendireceğiz. Ya Julius Caesar Öldürülmeseydi?
Bu türden daha fazla yazıya ulaşmak için Tarih kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.
Giriş
MÖ 1. yüzyılın sonlarına doğru Roma Cumhuriyeti, oligarşik yönetimin ve militarist güçlerin çürümesine boyun eğmekteydi. MÖ 40’lı yıllarda Julius Caesar ve rakipleri arasında acımasız bir iç savaş yaşandı. MÖ 45’e gelindiğinde, İspanya’daki son rakiplerini mağlup eden Caesar, Roma’ya dönerek ömür boyu diktatör ilan edildi.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Durum
Cumhuriyetin durumu, yolsuzluk ve iç savaşın yıllarca süren tahribatından kaynaklanan bir tükenmişlik halindeydi. Bu nedenle Caesar, yeni bir statüko kurma ihtiyacı gördü ve halktan destek buldu. Kısacası, geleneksel Patricilerin(elitlerin) güçlerini bastırdı ve pleblerin(halk) çıkarlarını teşvik etti. Örneğin planları arasında; plebler için arazi dağıtımı, Keynes tarzı inşaat projeleri ve vatandaşlık haklarının genişletilmesi bulunuyordu. Ancak Caesar, Roma’daki muhalif politik güçler nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Değişikliklerine rağmen ilerlemesi sıkça engellendi. Bu nedenle MÖ 45’te Julius Caesar’in yeni askeri eylemler planlamaya başladığını görmekteyiz. Başlıca hedefi Partlardı ancak neden özellikle Part İmparatorluğu?
Antik kaynaklara döndüğümüzde Roma halkı, Crassus’un Carrhae’deki mağlubiyetinin intikamını arıyordu. Bu Caesar’in itibarını yükseltme ve Roma’yı istikrara kavuşturma fırsatıydı. Aynı zamanda İç Savaş sırasında Pompey’i destekleme hatasını yapmıştı. Bu durum Caesar’in buraya yönlenmesinde oldukça etkili olmuştur. Bu, Daçya’yı sefer hedeflerine eklemek için de ona motivasyon olarak görünmekteydi. Özetleyecek olursak Daçya Kralı Burebista, Roma toprakları için bir tehditti. Bu bağlamı göz önünde bulundurarak istilа planının ana hatlarına geçelim.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Sefer Planları
Temel olarak tarihçilerin görüşleri şu şekildedir: Appianus, Caesar’in Daçya’daki Getae ve Partlar’a karşı bir sefer planladığını belirtir. Bunun 16 lejyon ve 10.000 süvari tarafından gerçekleştirileceğini söyler. Suetonius’a göreyse önce Daçyalılar ele geçirilecek ardından Partlar, Ermenistan üzerinden dikkatli bir ilerlemeyle ele geçirilecektir. Son olaraksa Plutarkos, seferin, Caesar’in Karadeniz etrafında yürüyüş yaparak İskitya’yı ele geçireceğini belirtir. Ardından Germania’ya ilerlemesini ve sonunda İtalya’ya dönmesini içeren bir seferle sonuçlanacağını söylemektedir. Detaylı bir şekilde ele alındığında, bu oldukça iddialı bir sefer gibi görünmektedir. Seferin kapsamı ve büyüklüğü, bu tür “ne olurdu” tartışmalarında insanların spekülasyonlar yaratmasına vesile olabilmekte. MÖ 1. yüzyılda Roma Cumhuriyeti, bilinen dünya üzerinde uzanan sınırlara sahip olmak gibi vahşi fikirlere sahip olabilir miydi? Bu noktada hayal gücümüzü sınırlamalı ve dikkatli olmalıyız.
Plutarkos’un yazıları, Caesar’i İskender’le karşılaştırırken edebi süslerle abartmıştır. Yazıları, doğruluktan ziyade karakter izlenimlerine odaklanır. Bu yazıda Caesar’in seferini, sadece Daçya ve Part İmparatorluğu’na odaklanan bir sefer olarak ele alacağız. MÖ 44’te suikasta uğramadan önce Caesar, seferini başlatmaya hazırlanıyordu. Bu noktada amacımız, suikastı gerçekleştiren kişilerin tarih sahnesine dahil olmadığı senaryoyu ele almak. Ya bu seferler düzenlenseydi?
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Önemli Figürler
Şimdiye kadar genel resme göz atıldı. Şimdi de göz önünde bulundurulmaya değer figürleri görmek için kısa süreliğine geçmişe dönelim. Ayrıca Idus Martiae’de neler olduğuna bakalım. İlk olarak, Roma’da, Julius Caesar sürekli diktatör olarak bulunuyordu. Sağ kolu olarak Marcus Antonius ona eşlik ediyordu. Antonius, Galya’da üstün hizmet vermiş bir askeri komutandı. Caesar seferlerdeyken Roma’yı kontrol altında tutmuştu. Ancak Roma’yı büyük ölçüde kötü yönetmişti. Caesar, ona gelecekteki yönetiminde yer açma sözü vermişti ancak muhtemelen Antonius’un yeteneklerinin savaş alanında daha iyi kullanılacağını fark etti ve onu yaklaşan seferlere bir general olarak getirmeyi planladı. Roma’da başka bir önemli figürse Marcus Emilius Lepidus’tur. O, Caesar’in süvari komutanı olarak görev yapmaktaydı ve Populares’in sadık bir üyesiydi. Hem politikada hem de askeri alanda yetenekleri vardı. Caesar, ona giderek daha fazla güvendi. Onu seferlere de getirmeyi planlıyordu.
Ancak o dönemde Roma’da en ilginç figürlerden biri Kleopatra’ydı. Sadece Mısır’ın hükümdarı değildi. Aynı zamanda Roma’nın bir dostu ve müttefikiydi. Tabii bunlara ek olarak Caesar’in üç yaşındaki oğlu Caesarion’un(Küçük Caesar) annesiydi. Hem kendi ülkesi için iyilikler sağlamak hem de oğlunun meşruiyetini tanıtmak için Roma’ya gelmişti. Lakin tarih onun Caesar’in ölümünden birkaç ay sonra Mısır’a geri gönderecekti. Bizim senaryomuzda bu ayrılığın, Caesar’in kendi seferlerine gitmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşmiş olduğunu varsayacağız.
Bu sıralarda, Yunanistan’da 19 yaşında Gaius Octavianus-dil gereği evlat edinildikten sonra Octavian yerine Octavianus olarak anılmıştır- bulunmaktaydı. Caesar tarafından eğitimine devam etmesi ve askeri eğitim almak için oraya gönderilmişti. Lakin bazı tarih kaynakları, Caesar’in Octavianus’u seferlere getirmeyi planladığını belirtmektedir. Ancak biz, onun bu alandaki rolünün sınırlı olacağını varsayacağız ve onun yerine Octavianus’un Roma’ya dönerek hükümette daha etkili bir rol üstlenmesini bekleyeceğiz. Çünkü sonuçta o, Caesarion’dan ziyade “Caesar’in vasiyetnamede tercih ettiği mirasçısı” olarak adlandırılmıştır. Aynı zamanda sefere çıkmadan önce onu Magister Equitum(Süvarilerin Efendisi) makamına getirecekti. Şimdi tüm bu ön bilgiyi atladıktan sonra sefere geçelim.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Daçya Seferi
Caesar, Antonius ve Lepidus ile İtalya’dan Yunanistan’a ilerler, asker ve ekipman toplamak için zaman harcar. Ayrıca Octavianus ile buluşup gelecekteki planlarını paylaşabilir. Appianus’un bahsettiği 16 lejyonun tam kadrosunun hazırlanması muhtemelen daha uzun sürerdi. Ancak yarıdan az sayıda lejyonla bile Caesar’i, Galya Savaşları sırasındaki gücüne denk getirirdi. Aynı zamanda lojistik açıdan tahıl stoklarının biriktiği bir liman şehrinde bir operasyon üssü kurulmuştur. Orduyu beslemek için burada tedarik hattı oluşturulmuştur.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Peki Daçya’da Onu Ne Bekliyordu?
Bölge denizle ve çevresindeki dağlarla sınırlanmaktaydı. Karpatlar ve yüksek bölgeleri doğal olarak muhafaza edilen bir ana toprak oluşturmuştu. Daçya Krallığı, aslında bölgenin çeşitli kabilelerinden oluşmaktaydı ve bu kabileler ancak kısa bir süre önce Kral Burebista tarafından birleştirilmişti. Bir araya geldiler ve Karadeniz kıyısındaki Yunan şehirlerini fethettiler. Ayrıca Makedonya çevresini yağmaladılar. Galya’daki gibi, Daçyalı savaşçılar ağırlıklı olarak ağır ve hafif piyade savaşçılarının bir karışımıydı ve kabile savaş grupları olarak toplanırlardı. Donanımları her bir bireyin temin etiiklerine bağlı olmaktaydı ve kalkanlar, zırhlar ve miğferler içerebilirdi. Saldırıda mızraklar, kılıçlar, baltalar ve Daçya falxı gibi kavisli büyük bıçaklar taşırlardı. Bu büyük kavisli bıçak en dayanıklı zırhları bile yarabilirdi. Hafif piyadeleri ve süvari de mevcuttu ve oldukça korkutucu bir ünleri vardı. Daçyalıların ordusu çok yönlüydü. Çarpışma savaşları yapabilirdi, hızlı saldırılar yapabilirdi, pusular kurabilirdi ve savunma surlarını geniş ölçüde kullanabilirdi. Bazı antik kaynaklara göre de 100.000’den fazla adamı sahaya sürebilirlerdi.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Peki Caesar, Bu Tehditleri Nasıl Ele Alırdı?
İdari olarak zorlu arazi verileri göz önüne alındığında Caesar, muhtemelen temkinli olurdu ve genel olarak Galya’da büyük başarılar elde eden “böl ve hükmet” stratejisini kullanırdı. Bu senaryomuzda; Caesar, seferine nisan ayında Karadeniz kıyısı boyunca bulunan Yunan şehirlerini hedefleyerek başlayacak. Alçak arazide bulundukları için onları Daçya’nın geri kalanından kesmek oldukça kolay olurdu. Bu durumda Caesar, kara ve deniz yoluyla büyük bir güçle yaklaşır ve herkesin ilerlemesinden haberdar olmasını sağlardı. Bu, Yunan şehirlerini minimal kan dökülmeyle boyunduruk altına almasına vesile olurdu. Muhtemelen Yunanlar, Daçyalıların topraklarının kenarlarında bu hamleyi engelleyecek durumda olmazlar ve Caesar ile görüşmelere başlamak için oldukça serbest olurlardı. General, kaçanların teslim olmasını sağlayarak karşılık verir, böylece diğerlerinin de hızla teslim olmasını sağlardı. Bu, erken zafer ve moral artışı olurdu. Sahil şehirleri aynı zamanda ilerleyen sefer için lojistik desteğini sürdürmek amacıyla kullanılırdı.
Muhtemelen Roma, şehirleri düşmanın karşı saldırılarına karşı korumak ve yeni tedarik depoları kurmak için garnizon kuvvetleri kurardı. Belki de seferin operasyonel üssü, harekete daha yakın olmak için bu Yunan şehirlerinden en büyüğüne taşınırdı. Caesar, Tuna Nehri ile yüzleşmek için her zaman yaptığı gibi köprü inşa projelerini emreder ve daha önce Germania’da, Ren Nehri üzerinde yapıldığı gibi birlikleri geçit yapardı. Buradaki amaç, propaganda savaşını kazanmaktı ve düşmanı bir kez daha sarsmaktı. Bu çok hassas durumda Germenler, sadece ormanlarına geri çekildiler. Bu nedenle Daçyalılardan da benzer faaliyet beklenmiştir. Bu durum gerçekleşirse Caesar, böl ve hükmet stratejisini acımasızca sürdürecektir. Zeki general, çeşitli yerel kabilelere mesajlar göndererek onları birbirine karşı örgütleyecek, aralarına kama sürmeye çalışacaktır. Bu, Daçya Krallığı’nı yıkmak için oldukça başarılı bir strateji olurdu. Çünkü gerçek tarihe göre Kral Burebista’nın MÖ 44 yılında kendi soyluları tarafından suikast edilmesini gördük. Krallığı yüzyıl boyunca bir araya getirilmeyen parçalara bölünmüştür.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Daçya Direnişi
Caesar’in varlığı, Daçyalıları birleştirebilirdi. Bu durumda dış kısımlar kolay alınabilir ancak iç bölgelerin fethi zorlu olabilirdi. Caesar’in kaynakları ve deneyimiyle görev başarabilirdi. Ancak bu durumda Doğu’nun zenginlikleri dikkatini çekebilirdi. Bu nedenle Caesar’in bir ay içinde Daçya ordusuyla savaşa gireceğini düşünüyoruz. Burebista’nın direnişi durumunda, Roma’nın genellikle galip geldiği simetrik çatışmalarda Burebista’nın vurkaç saldırıları olasıdır.
Bu, Roma tarafında bazı aşınmaları zorunlu olarak beraberinde getirecektir. Ancak Caesar, düşmanı kendisine gelmeye zorlamak için yollar bulacaktır. Caesar, yerel kasabaları arayacak ve bunları birer birer ele geçirmeye başlayacaktır. Direnmemeyi teşvik etmek amacıyla başlangıçta hoşgörü politikası izleyecektir. Ancak direniş devam ederse ve düşman açık bir savaş yapmayı reddederse Caesar, nüfusu acımasızca ezmekten çekinmeyecektir. Caesar bahsi artırarak hemen başkent Sarmizegetusa’ya yürüyerek ağustos ayının başında kuşatma başlatacaktır. Bu inanılmaz bir çatışma için yapı taşları olacaktır. Çünkü şehir, 1200 metre yükseklikte bir tepenin üzerine kurulmuştur. Altı kale ağı ile savunulmaktadır.
Trajan, bir asır sonra, iki kuşak içinde bu konumda kendini bulur. Her iki kuşatmada tahkimatlar şehri iyice sıkıştırır, kuşatma aletleri savunmayı parçalar. Lejyonlar, gediklerden içeriye girer. Savaş zor olacak ancak Galya’da, Avaricum ve Alesia kuşatmalarında görüldüğü gibi, Caesar’in karşısına pek bir şey çıkamayacaktı. Ağustos ayının sonunda şehir harabe olur. Sarmizegetusa’nın kaybı, Daçyalıların tam mağlubiyeti olmasa da savaşın dönüm noktası olabilir.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Daçya Seferinin Sonu
Senaryomuzda Caesar’in seferde yaklaşık olarak iki ayı kaldı. Mevcut durumda bir barış anlaşması yapmayı düşünecektir. Daçyalılar hala direnebilirler ancak iç bölünmeleri göz önüne alındığında, yerel kontrolü daha küçük devletler üzerinde sürdürme izni karşılığında birleşik krallıklarını verme olasılıkları yüksek. Caesar, muhtemelen onlara böyle bir şey teklif eder ve de barışın, en azından kısa vadede, güvence altına alınmasını sağlayacak düzenlemeler yapar. Bu muhtemelen Moesia eyaletinin kurulması yoluyla Güney Daçya’nın ilhakını -egemenliği altına almasını- içerir. Bu aslında birinci yüzyılın başında tarihsel olarak gerçekleşecek bir şeydir. Bu nedenle Caesar’in eylemleri, verilen tarihsel zaman çizelgesini sadece geliştirecektir. Bu nedenle Daçya Seferi, eylül sonunda sona ererken Daçya Savaşı’nın sonuçlarını düşünmemiz gerekmektedir.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Roma Barışı
Kısaca bölgenin kaderi, Caesar’in talepleri ve onun ne kadar ödün verebileceğine göre şekillenecektir. Senaryomuzda alınan zaferler hızlı ama yüzeysel seferler neticesinde oldukları için güçlü Daçya’nın hemen boyun eğmesi beklenmeyecektir. Çok fazla baskı yaparsa tıpkı hemen herkesin ona karşı ayaklandığı ve neredeyse yok edildiği Galya’daki gibi büyük bir karşı tepkiyi tetikleyebilirdi. Bu nedenle muhtemelen Caesar’in koşulları, Tuna’nın güneyindeki toprakların bir eyalet olarak ilhakını içerecektir. Öte yandan Roma’ya karşı bağlılık bildiren bazı vasal krallıklar(kendinden üstün bir devlete bağlı olan devlet) haline gelebilirlerdi. Vergi, malzeme veya asker sağlama yükümlülükleri olurdu. Bunun haricinde yeni komşularıyla sadece ticaret yapar veya en azından saldırmazlık politikaları benimserlerdi.
Bütün bunların ortasında kalan Daçya halkı, basitçe yerinde kalmaya ve yeni hükümetleri altında hayatlarını sürdürmeye karar verebilirdi. Diğerleriyse işgal edilen bölgelerden uzaklaşmak için büyük bir göçe katılabilirlerdi. Bu arada Tuna’daki yeni sınır, Romalılar tarafından güçlendirilecektir ve bunu Roma İmparatorluk döneminde de görmekteyiz. Sınırın inşaatı muhtemelen birkaç garnizon kalesi ve duvarla başlayacak ve sınır yavaşça tam bir savunma ağına dönüşecektir. Bu sayede buradan Romalılar, sınır geçişlerini güvenli bir şekilde gözlemleyebilir ve gerektiğinde seferler düzenleyebilirlerdi. Bu koruyucu bariyer içinde tarım, hayvan yetiştirme, maden çıkarma, ticaret ve şehir geliştirme gibi birçok faaliyet başlayacaktır. Roma iş adamları ve siyasetçileri, Caesar’in ödül olarak gördüğü kişilere pay verme pozisyonunda oldukları için pasta dilimi için kavga edeceklerdir.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Roma’ya Dönüş
Bu tür bir politik oyun, Roma’da daha iyi oynanırdı. Bu nedenle Caesar, zaferinden kısa bir süre sonra başkente geri dönmeyi seçecektir. Yol boyunca tüm önemli kişilere mektuplar gönderecek, aynı zamanda onu övmek ve kaba tarifle yalakalık yapmak amacı güden heyetlerle buluşuyor olacaktı. Bunlar arasında Octavian ve senato üyeleri olmalıydı ve tüm bu süreç boyu saat işliyor olacaktı. Beklenen Part Savaşı’na sadece beş ile altı ay kalmış olacaktı. Bu ara dönemde zaferini kutlamak, önemli politikaları uygulamak ve siyaseti düzenlemek isteyecekti.
İlk olarak kutlamalardan başlayalım; bunlar muhtemelen Caesar’e yeni ünvan ve övgülerin verilmesini içerirdi. Daha önce Liberatores, Pater Patriae (Vatanın Babası), ve Imperator gibi ünvanlar almıştı. Şimdi Trajan gibi Daçya’nın Zaferli Kullanıcısı veya Daçya’nın Fethedicisi ünvanı verilmiş olabilirdi. Bir zafer geçidi de kesinlikle düzenlenirdi. Caesar, sadece iki yıl önce dört savaş (Galya, Mısır, Pontus ve Numidia) tamamladığı için bu tür etkinliklere yabancı sayılmazdı. Ancak bu olay biraz meçhul sayılmıştır. Çünkü kısmen de iç savaştaki diğer Romalıların yenilgisini kutluyordu. Bu Daçya zafer geçidi, daha net bir şekilde yabancı bir düşmana karşı kazanılmış bir zaferi kutlamak için harika bir yol olacaktı. Bu, Roma sokaklarında bir asker geçidi ve savaş ganimetleri ile birlikte Caesar’ın bir arabayla merkezde olacağı bir olayı içerirdi. Savaş esirleri halka gösterilecekti ve daha sonra köleleştirilecek veya idam edileceklerdi. Yüksek profilli bir lider, ritüel gereği boğularak öldürülecekti. Caesar, Burubista’yı canlı yakalamayı başarmışsa onun da aynı kaderi paylaşması muhtemeldi.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Sivil Projeler
Bu kutlamalar, birkaç gün veya hafta boyunca şehirde devam ederken sonunda festiviteler azalacak ve Caesar, yönetimiyle daha ciddi işlere geri dönmek zorunda kalacaktı. Plutarkos gibi kaynaklara başvurarak, zaten devam eden projeleri inceleyerek ve tarih boyunca haleflerinin ne yaptığını göz önüne alarak ne tür işlerle meşgul olacağını anlamamıza yardımcı olabilir. Planlar, Roma’da inşaat politikalarını içeriyordu, örneğin Julian Forum ve yeni bir Curia. Ayrıca Mars Tapınağı, yeni bir tiyatro ve Mısır’daki Alexandre modeline dayalı bir kütüphane inşaat planları arasındaydı. Sivil projeler açısından Tiber’in taşkın sorunlarını azaltmak için Pompeia ve Cessia bataklıklarını kurutmak ve şehrin hemen altında derin bir kanala akan nehirleri yönlendirmek istiyordu. Deniz yolculuğunu güvenli ve kolay hale getirmek adına Ostia Limanı’nı düzenleme çalışmaları da yapılmıştır.
İlginç bir diğer proje, Korint Körfezi üzerine bir kanal inşa etme planını içeriyordu. (Anienus’u görevlendirdiği de bildirilir) Bu, bölgedeki seyahati büyük ölçüde iyileştirecekti. Gerçekteyse kendisinden sonra gelecek birkaç imparator bunun için çalışacak; ancak teknik sorunlar nedeniyle hiçbiri başarılı olamayacaktı.
Başka bir ilginç proje; İtalya, Yunanistan ve Kuzey Afrika genelinde yeni kolonilerin kurulmasıydı. Bu tür faaliyetler uzun zamandır Roma’nın genişlemesinin bir parçası olmuştu. Ancak özellikle büyük bir ölçekte gerçekleştirileceği görünüyordu. Tarihçi Adrian Goldsworthy, böyle bir planın 80.000’den fazla eski askerin ve kent yoksulunun yerini değiştireceğini söylüyor. Bu yerleşim yerlerinden biri, Caesar’ın yeni bir koloni dikmeyi planladığı Antik Kartaca’ydı. Tarihsel olarak bu, onun suikastından sonra gerçekleşti ve yeni Kartaca, İmparatorluk içinde en büyüklerden biri haline geldi.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Hukuk Reformları
Değişim bunlarla sınırlı değildi, Caesar değişiklik için daha büyük hedeflere sahip olabilirdi. Bu ek politikalar şunları içeriyordu:
- Roma hukukunu kodifikasyonu. Tarihsel olarak bu, altı yüzyıl sonra Justinian tarafından gerçekleşti.
- Jürilere yargılamalarda tüm yüzbaşıları dahil etme reformu. Sayılarını veya mülk sınıflarını gözetmeksizin.
- Yeni bir temyiz sistemini oluşturma.
- Sicilya’daki tüm topluluklara vatandaşlık verme.
- Sürgündeki kişileri geri çağırma.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Roma’da Siyasi Reformlar
Bu dönem, şüphesiz oldukça yoğun bir dönem olurdu. Part Seferi’ne doğru geri sayım yaklaşıyordu ve diktatör, ayrılmadan önce yönetimini sağlamak zorundaydı. Bu bağlamda politik sahnenin düzenlenmesine geçelim. Bilmeniz gereken bir bağlam olarak Roma Cumhuriyeti’nin kurumları birkaç yüzyıldır sürekli bir çürüme içindeydi. Caesar, ömür boyu diktatör olarak atanmasına rağmen bu sistemler sadece görünürlük için ayakta duruyordu. Lakin giderek daha da zayıfladılar. Örneğin; yıllık seçimlerde ve yasalar üzerinde oy kullanma pratiği devam ediyordu, sadece şimdi adaylar ve ilgili mevzuat Caesar tarafından önceden seçilmiş oluyordu. Teknik ayrıntılar, geleneksel hükümet kurumlarını daha da erozyona uğratmak için kullanılıyordu. Örneğin; Caesar, MÖ 47’de yetkilerini kullandı ve birçok sadık senatör atadı ve nihayetinde kurulun toplam üye sayısını 900’e çıkardı, bu da muhalefetin sesini sönümlendirdi.
Son Siyasi Manevralar
Daha fazla kontrol, Concul Suffectus (Varis Konsül) istismar edilerek sağlanmıştır. Bu rol, ölen veya görevinden ayrılan bir konsülü değiştirmek için kullanılmalıydı, genellikle bunun için de bir tür ani seçim gerekiyordu. Gelecek on yıllarda Augustus ve gelecekteki imparatorların, kendi seçtikleri yetkilileri göreve getirmek için bu yöntemi kullanmaları bu şekilde doğacaktı. Bu durumsa genellikle sadık adamların ve yeni kişilerin geleneksel kuruma zarar vermesine neden olacaktı. Aynı zamanda makamların görev süreleri gelecekteki muhaliflerin yükselmesini önlemek amacıyla giderek daha da kısıtlanmıştır. Tüm bu araçlar ve daha fazlası, Caesar’in Doğu seferine gitmeden önce iktidarı sağlama sürecinin bir parçası olacaktı. Tarihte bu durum zaten Idus Martiae’den önce başlamıştı.
Bu sürecin bir parçası olarak, Caesar’in MÖ 43 için tüm magistratusları ve MÖ 42 için tüm konsülleri ve tribünleri atama yetkisine sahip olduğu bir yasa çıkardığı bilinmektedir. Bu nedenle Caesar, MÖ 44’te çoğu zamanını MÖ 43′ teki atamalarını düşünerek geçirecekti. Aslında ilk tur seçimler zaten İdlerden önce yapılmıştı. Bu nedenle bu atamaların nasıl görüneceğine dair kayıtlara sahibiz. Örneğin; Hirtius ve Pansa, konsül olarak seçilmiştir. Diğer önemli pozisyonlar da bu süreç içinde doldurulmuştur.
Caesar, Daçya’dan Roma’ya döndüğünde muhtemelen bir sonraki seçim turu için düşünmeye başlamak isteyecektir. Belki de yeni yıla doğru MÖ 42 için erken bir seçimi denetlemeyi bile düşünebilirdi. Ancak aynı dönemde Partlara doğru gitmeyi mümkün olduğunca erkene almayı isteyebilirdi. Tüm kararlarını şu anda yapmak zorunda değildi; en nihayetinde seferdeyken bile kukla efendisi rolünü oynamaya devam edebilme kudretine sahipti. Mektuplar aracılığıyla iletişim kurarak veya güvendiği temsilciler aracılığıyla işleri yürütebilirdi. Bu bağlamda muhtemelen Lepidus’u beyin olarak atayacaktı. Diğer favoriler, genç Octavian veya Brutus gibi kişilerdi. Bunlar onun uzakta olduğu süre boyunca ana karargahı tutma konusunda önemli bir rol oynayabilirlerdi.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Part Savaşı Bağlamı
MÖ 43’ün şubat ayında Caesar, zaferle dolu lejyonlarıyla Roma sokaklarında muhteşem bir triumphus(zafer geçidi) düzenlemişti. Ancak son zamanlarda bu kutlamalar siyasi yaşamın sıradanlıklarına dönüştü. Masa üzerindeki belge yığını yükseliyor, kapısının önündeki dilekçe sırası ise uzayıp gidiyordu. Politik ayrıntılar, günün ve gecenin saatlerini tüketiyordu. Lakin büyük devlet adamı, böyle işlerle alışkındı hatta kamptayken bile Roma’daki gelişmelere düzenli olarak müdahildi. Savaşta zaferin “sıradan konuların dikkatli planlamasına” bağlı olduğunu biliyordu. Bu durumda, Roma’ya dönüşünde başlattığı reform girişimleri ve sivil projeleri hayata geçirmekle ilgili birçok yazışmada bulunduğunu öngörebiliriz. Bunlar, halka bir Caesar hükümetinin ne kadar başarılı olabileceğini gösteren parlak örnekler sunarak onları kendi saflarına çekmenin ötesinde; devlet işleri, şehrin elitlerini kontrol etmek için bir araç olarak kullanılacaktır.
Caesar’in zaferle dönüşünün ardından açık muhalefet ortadan kaybolmuş olsa da şehirde gizli direniş devam ediyordu. Politikacılar işlerini geciktiriyor, yükümlülüklerden kaçınıyor ve henüz diktatör ünvanını bırakmamış olan adama karşı çeşitli “ince yollar” üzerine çalışıyorlardı. Caesar, bu direnişi bastırmak ve rakiplerini etkisiz hale getirmek için ödüllerle mükafatlandırılan partizanlarıyla hükümeti güçlendirmek için havuçlar ve sopalar -ödül ve ceza anlamında bir tabir- kullanıyordu. Genel bir merhamet politikasını sürdürüyor, bir kabadayı kürsüsü olarak forumu serbestçe kullanıyor, kısacası Roma’daki bu muğlak politik durumda manevra yapmayı başarıyordu. Caesar taklit monarşisinin tohumlarını atıyordu. Caesar’in etrafında birçok oyuncu olduğunu ve onunla birlikte oynamak üzere nasıl hareket edeceklerini tahmin etmenin imkansız olduğunu kabul etmek gerekir. Senaryomuz için Caesar’in iç çemberinden insanlara odaklanacağız. Bu isimler Part Savaşı’na hazırlanıyorlardı. Tabii bu süreçte geç saatlere kadar Caesar’i meşgul eden entrikalar ve planlar oluşturmaktan da uzak durdukları söylenemezdi.
Neden Part Savaşı?
Başlıca neden; Doğu İmparatorluğu’nun, Roma Cumhuriyeti’nin hırslı adamları için henüz keşfedilmemiş bir altın ve şan kaynağı temsil etmesiydi. Bu, Crassus’u kendi istilasını denemeye yönlendiren şeydi. Sadece on yıl önce felaketle sonuçlanan mağlubiyet, diğer komutanları Roma’nın onuru için intikam alma ve kaybolan kartallarını geri getirme arayışı doğrultusunda daha da cesaretlendirdi. Nesli içindeki belki de en hırslı adam için -Julius Caesar için- bu, Büyük İskender’in mirasına bir adım daha yaklaşma fırsatıydı. Ayrıca Part Krallığı’nın kralını cezalandırma isteği de vardı. Özellikle II. Orodes, son birkaç yılda genişleme eğilimleri göstermiş, Roma topraklarına ve etki alanına tecavüz etmişti. Daha da aşağılayıcı olan; Part hükümdarı, Roma İç Savaşı’nda Pompey’i desteklemişti. Eğer ileride potansiyel rakipler ortaya çıkarsa onlara da destek sağlayabilirdi. Ve de tarih bize gösterdi ki II. Orodes, sahiden gerçek zaman çizgimizde de Caesar’ın suikastçılarına destek sağladı.
Julius Caesar Bu Savaşı Nasıl Yürütmeye Karar Verirdi?
Genel fikir, Suriye veya Ermenistan üzerinden Mezopotamya’ya girmek arasında bir seçim yapmaktı. İlk seçenek daha kısadır ama savunmasızdır. İkincisiyse daha uzun ancak biraz daha korunaklıdır. Crassus, Suriye kumarını seçmiş ve sonucunda ortadan kaldırılmıştır. Caesar, bu hatadan ders alacak ve muhtemelen Mezopotamya’ya Ermenistan üzerinden saldırmayı tercih edecekti. Suetonius’un, “Partlara karşı küçük Ermenistan yoluyla savaş açmayı düşündüğünü” bildirdiği bir rapora göre Antonius’un MÖ 36’da kendi istilasını bu şekilde yönlendirdiği gerçeği, muhtemelen Caesar’in planını öğrendiğini gösteriyor.
Lojistik
Normal askeri doktrin, herhangi bir büyük seferin bir toplama sürecinden geçmesini gerektirirdi. Bu, savaşın beklenen savaş sahasına oldukça yakın bir işletme üssünde insan ve malzeme biriktirmeyi içerirdi. Bu üsler genellikle büyük liman kasabaları veya şehirler olmuştur. Roma’nın geniş Akdeniz ticaret ağlarına bağlanabilen nitelikte olmuşlardır. En iyi aday burada Antakya şehri olacaktı, bu Luwian İmparatorluğu’nun eski başkenti ve Part saldırılarına karşı bir bölgesel kale olarak stratejik bir öneme sahipti. Şehir, gelecekte Trajan’ın ikinci yüzyılda yapılan büyük istilasının başlangıç noktası olacak ve yaklaşık 50 yıl kadar sonra Lucius Ferris’in seferinin başladığı yer olacaktı. Bu planı hayata geçirmek için Caesar, satranç tahtasındaki parçalarını hareket ettirmeye başlayacaktı.
Savaşta Yer Alacak Figürler Kimlerdi?
İlk olarak gündemde, hazırlıkları denetlemek üzere bir yönetici ve komutan göndermek olacaktı. Antonius açık bir aday olabilirdi ancak organizasyon becerileri pek iyi sayılmazdı. Bunun yerine Caesar’in, yeğeni Octavian’ı göndereceğini varsayalım. Genç adam sadece 20 yaşında olsa da büyük amcasının onda bir gelecek gördüğünü biliyoruz. Bu atama, bu gerçeği kamuya açık bir şekilde işaret etmek ve genç adama değerli bir deneyim kazandırmak için mükemmel bir fırsat olacaktı. Tarihi olarak, Octavian’ın ilerleyen yaşlarında büyük idari yetenek göstereceğini biliyoruz ancak o zamanlar muhtemelen algılanan eksiklikleri telafi etmek için daha deneyimli bir ekiple birlikte olacaktı. Senaryomuz için, bu grupta en önemli kişilerden biri Publius Ventidius olacaktır. Tarihsel olarak, Caesar’in ordusunun tecrübeli ve tercih edilen bir subayıydı ve daha sonra MÖ 39’da Doğu’da Roma ordusuna komuta eden Partlara karşı zaferler kazanan bir generaldi. Onun varlığı, Octavian için güçlü bir rehber eli olurdu.
Peki, diğer önemli figürler? Antonius’un, yeni damgalanan eyaleti denetlemek üzere Daçya sınırına gönderildiğini ve bu sadece geçici bir görev olduğu için Lepidus’un Roma’da onun yerini almak üzere hazır beklediğini varsayalım. Diğer çeşitli figürler, başkentte savaşa katılmaya davet edilmiştir. Belki de Brutus ve diğer suikastçı adaylarını, başkentin entrikalarından uzaklaştırmak ve ortak bir düşmana karşı saflarını Caesar’e katmak için işe almak mantıklı olabilirdi. Son büyük figürse Kleopatra’dır. Caesar’in suikastı sırasında Roma’da olduğunu bilmekteyiz. Tahtının, krallığının ve özellikle Caesar’in oğlu Caesarion’un pozisyonunu yükseltmek için çaba sarf ediyordu. Mısır’ın stratejik rolü göz önüne alındığında, muhtemelen bu müzakerelerde birtakım ağırlığı vardı. Belki de işgal kuvvetine daha yüksek haraç ödemeyi kabul etmeyi ve Caesar’in gerçek varisi olarak Caesarion’u tanıtmayı düşünüyordu. Fakat Kleopatra’nın inatçı olduğu ve görüşmenin henüz bitmediği bir gerçekti. Diğer satranç tahtası parçaları arasında, Roma’nın orduları ve casusları da değinmeye değerdir.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Mobilizasyon
Lejyonlar konusunda Idus Martiae dönemine ait kayıtlarımız var ve bu kayıtlar, planlanan istilaya hangi lejyonların ayrıldığını belirtmektedir. Ancak Appianus’ın iddia ettiği tam 16 lejyon için bu zamanda aktif olan ve Doğu’daki tarihi seferlere katılan diğer birimleri de seferber etmemiz gerekmektedir. Bir araya getirildiğinde, şu lejyonların konuşlandırılması elde edilmiştir: 2-13., 15-27. ve 35-37. Bu veteranlar, geçmişte Caesar’e büyük bir özveriyle hizmet etmişlerdi. Ayrıca onlara dahil olacak bir dizi yardımcı birim olmuştur.
Crassus’un istilası, ağırlıklı olarak ağır piyadeye odaklandığından başarısız olmuştu. Caesar, şimdi bu durumu düzeltmeye çalışacaktı. Antonius’un tarihsel seferine dayanarak batıdan çoğunlukla Kelt ve İber topraklarından gelen yaklaşık 10.000 süvari beklenmelidir. Doğu bölgelerindense yaklaşık yirmi bin okçu, piyade ve süvari. Bunlara ek olarak, Helen kökenli kuşatma aletleri grubu da olacaktı. Antonius’un ordusunda 300 arabalık uzun bir konvoy olarak ortaya çıkan bu ordu, bir araya getirildiğinde kaynakları büyük ölçüde zorlayan devasa bir kuvvet olacaktı. Bu nedenle, tüm birimler hemen Antakya’da toplanmamış olacak, bu birimlerden bazıları, Ermenistan’a planlanan rota boyunca belirli noktalarda buluşma emri alacaklardı.
Roma İstihbaratı
Genellikle gözden kaçan Roma istihbaratının sıkça göz önünde bulundurulması gereken bir yönü vardır. Bilgi toplama. Bu lojistik kadar hayatiydi ve bu alandaki başarısızlık felakete yol açabilirdi. Bu nedenle istihbaratın efendisi olarak bilinen Caesar, doğuya uzanan uzantılarını aktif hale getirmiş olacaktı. Kısa menzilli görevler, ordunun Ermenistan rotasıyla ilgili bilgileri toplamaya odaklanmış olacaktır. Gıda, su tedariki ve seyahat rotalarına erişim gibi konuları değerlendirecekler ve Roma’nın lojistik rotasının omurgasını oluşturacak olan malzeme depoları ve karakollar gibi tesisleri kurmaya başlayacaklardı. Daha uzun menzilli görevlerse Ermenistan ve Partlara gönderilecekti. Bu görevlerin amacı; düşman kuvvetlerinin ve kalelerin durumunu belirlemek, araziyi ve coğrafyayı anlamak, ayrıca gizlice büyük diplomatlar veya tüccarlar kılığına girmek olabilirdi.
Bununla birlikte daha gizli görevler de muhtemelen devam ediyordu. Bunlar, Roma’nın speculatoresleri, kullanarak gerçekleştirilen derinlemesine casuslardı. Bu casuslar; aylar, belki de yıllar öncesinden düşman hatlarına kadar sızmış olabilirlerdi. Zamanın ilginç kayıtları, bilgileri Roma’ya gizlice ulaştırmak için gizlice bıçak kulbunun içine sakladıklarını veya şifrelemeyle gizlediklerini anlatır.
Dolayısıyla anahtar figürler, ordular, malzemeler ve casuslar olurken, Part Seferi giderek daha da yaklaşıyordu. Ancak Romalıların eylemde bulunan tek taraf olmadığını anlamalıyız. Dünya dinamik bir yerdi. Caesar’in hareketleri geniş bir coğrafyada çeşitli fraksiyonlardan tepkiler alacaktı. Örneğin; Ren ve Tuna sınırlarındaki Batı düşmanları, odak değişikliğini fark etmiş olabilirdi. Dikkatsiz Roma karşısında ortaya çıkabilecek yeni fırsatlar hakkında fısıldaşma başlayabilirdi. Öte yandan Roma’nın savaş rotası boyunca bulunan Doğu ulusları, daha doğrudan etkilenecektir. Roma’nın tehditkar askeri birikimini göz önüne alarak bu ulusların, kendilerini en iyi noktada konumlandırmak için jeopolitik manevralar yaptıkları bir girdap oluştuğunu hayal etmeliyiz. Roma’nın en yakınındaki çeşitli Anadolu krallıklarının, seferi maddi veya en azından diplomatik olarak desteklemiş olmaları muhtemeldir. Ancak ne kadar doğuya giderseniz, her krallığın liderlerinin düşüncelerini belirleyen daha fazla Part etkisinin ortaya çıkma eğiliminde olduğunu göreceksiniz.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Ermenistan’ın Bölgedeki Durumu
Makedonya’nın fethi onlara özgürlük şansı verdi. Yüzyıllar boyunca güçlü bir bölgesel oyuncu haline geldiler. Her zaman bağımsızlığa yönelik bir çaba gösterdiler. Ama Selevkoslar ve sonraki Partlar gibi daha büyük güçlerin işlerine karışmasına izin verdiler. Roma’nın Doğu’ya doğru hareket ettiği II. yüzyıl civarında, Ermenistan tarihi boyunca en yüksek seviyesine ulaşan Büyük Tigranes tarafından yönetiliyordu. Onun saltanatında 12.000 süvari, 12.000 okçu ve karışık tipte 120.000 piyade birliğine sahip olduğu bildirilmiştir. Ayrıca komşularını mağlup ederek Ermenistan Krallığı’nı daha da güçlü bir bölgesel kuvvete dönüştürmüştü. Bu krallık, Pontus’un Mithridates’i ile ittifak kuracak ve Roma’nın gücüne meydan okuyacaktı. Ancak Pompey, ikisini de mağlup edecek ve sonrasında Tigranes’e tahtını koruma şansı tanıyacaktı. Tahta daha sonrasında oğlu Artavazd geçecekti.
Ermenistan, Roma’nın müttefiki olarak kalmaya devam etti ve Crassus’a on bin süvari ve otuz bin piyade sağlama vaadiyle kuzey rotasını kullanması konusunda önerilerde bulunduğu söylenir. Ancak Crassus, bu teklifleri reddetmiştir. Suriye üzerinden ilerlediğinde Part Kralı II.Orodes, Ermenistan’a saldırmıştır. Güç kullanarak Tigranes’in kız kardeşiyle evlenmiştir. Kutlamalar sürerken Carrhae Zaferi’nin haberleri, Crassus’un başının bir kupa olarak sunulmasıyla duyurulmuştur. Bu olayın etkisi, Ermenistan’ı Part İmparatorluğu lehine etkilemişti. Her ne kadar kağıt üzerinde hala Roma’nın müttefiki olsa da artık bu durum korunamazdı. Caesar’in planlanan istila rotası, bu krallığın Roma yanlısı kalmasını sağlamayı amaçlamış olacaktı.
Part Müdahalesi
Senaryomuz, Ermenistan içindeki fraksiyonların hangi taraftan yana olacakları konusunda ikilemdedir. Fakat Roma’ya doğru yönelmeye başladıklarını ya da en azından tarafsız kaldıklarını düşünelim. Sonuçta Kral Artavazd, Antonius’un Part seferini desteklemişti. Orodes, Roma’nın askeri birikimini ve Ermenistan’ın sadakatini ele alarak Kuzey Cephesi’ni sağlamlaştırmak adına kendi hamlesini yapacaktır. Bu diplomatik bir başlangıç olabilir. Lakin muhtemelen doğrudan askeri müdahaleye dönüşecektir. Bu nedenle MÖ 43’ün Şubat ayında Part orduları, Ermenistan’ı Roma’ya karşı koruma bahanesiyle işgal etmeye başlayacaktır. Prens Pakoros, Ermenistan’ın başkenti olan Artaşat ve diğer stratejik bölgelerden Roma ajanlarını ve müttefiklerini sürerken aynı anda Roma’nın Doğu istihbaratının ve diplomatlarının bu durumu izlemeye ve değerlendirmeye başladığını hayal edebiliriz.
Bu olaylar Roma’ya hızla ulaşmıştır. Bir yandan planlarını zorlaştıran bir darbe olurken diğer yandan da Roma için istila girişiminin meşru bir gerekçesi oluşmuş olacaktı. Caesar, bir yandan endişeli bir şekilde bu darbeyi değerlendirirken diğer yandansa özgürlük ve kurtuluş çabası olarak seferinin zaman çizelgesini hızlandırmıştır. Derhal Antakya’da toplanan ordusuna katılmak üzere yola çıkmıştır. Antonius’a Daçya’daki işleri halletmesini ve ikinci bir dalga olarak Sicilya, Yunanistan, Kıbrıs ve Anadolu üzerinden ona yetişmesini emredecektir. Diktatör, sadece 18 günde Antakya’ya ulaşır. Takvim yaprakları 1 Mart’ı gösterdiğinde sefer mevsimi resmi olarak başlamıştır.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Ermenistan Savaşı
Caesar’in kampına varışı, eski askerlerinin coşkulu tezahüratlarıyla karşılanmıştır. Yapılan coşkulu konuşmalar, geçmiş zaferlere ve bu son macerada onları bekleyen büyük ödüllere dair hatırlatmalarda bulunmuştur. Aynı zamanda Caesar, onu selamlamak ve bağlılıklarını bildirmek üzere gönderilen yerel kraliyet elçilerine de hitap etmiştir. Kısa sürede ordu, büyük ölçüde hareket etmiş olmalıydı; bu, Octavian tarafından titizlikle yapılan hazırlıklar sayesinde mümkün olmuştu. Caesar, varisine teşekkür etti ve ona kuvvetlerine ilk saldırıda eşlik etmesine izin verdi ancak dost toprakların sınırlarına ulaşıldığında Octavian’ın geri dönmesini emretmiş olmalıydı. Bu, bazı yalvarma süreçlerine sebep olmuş olabilir ancak bu hamlede, varis olarak başkentte Caesar’in sözcüsü olarak sağlam bir şekilde bulunmanın büyük bir onur olduğu açıktı.
Tigranocerta’nın Alınması
Roma ordusunun başlıca hedefi, önemli şehirleri ele geçirerek Ermenistan’ın başkenti Artaşat’a ilerlemekti. Bu amaçla geniş istila gücü birkaç ana gövdeye ayrıldı; yanlarda bulunanlar ana itişe koruma sağlamak için merkezde Caesar liderliğindeki gövde ile birleştirildi. Lejyonlar, Part garnizonu nedeniyle direnişe karşı çıkan Tigranocerta dışında küçük yerleşim yerlerini ve kaleleri hızla ele geçirirdi. Ancak duvarların dışındaki savunmacılar imha edildikten sonra, Roma kuvvetleri kuşatma için yerleşirdi. Caesar, bu ilk şehri propaganda için bir fırsat olarak kullanırdı.
Caesar, özgürlükçü rolünü vurgulayarak ve Roma kazanacak propagandası yaparak şehri almaya çalışacaktı. Tigranocerta hızla teslim olurdu. Partlar için bu tür aksilikler beklenen şeylerdi; şu anda zaman kazanarak birkaç kez, Roma ordusunun ana kuvvetinden uzaklaşan cesur kuvvetleri yok edebilmiş ve hatta desteksiz malzeme konvoylarını yakalayabilmiş olabilirlerdi. Ancak çoğunlukla Caesar, kuvvetlerinin kontrolünü sıkı bir şekilde korurdu. Ki bu da dağlık doğanın karasal bir avantaj sağladığı bir durumdu.
Artaşat Saldırısı
Sonraki haftalarda Roma ordusu ilerleyişini sürdürürdü. Bir sonraki hedef olan Artaşat yönünde birleşirlerdi. Burada, çeşitli Roma lejyonlarının dağ geçitlerinden inerek Yukarı Aras Nehri Vadisi’ne doğru hareket ettiği yerde başkenti görecekleri varsayılıyor. Şehir, istilacılar için zorlayıcı bir coğrafya üzerinde kuruluydu. Güçlü duvarlara ve kuvvetli bir kaleye sahipti. Ayrıca vadideki savunmayı güçlendiren yerel kaleler tarafından da desteklenmekteydi. Roma keşif birlikleri; düşman ordusunun büyük çoğunluğunun buraya yerleştirildiğini, güçlü savunma birimlerinin güneydeki geçitleri bloke ettiğini bildirirdi.
Bütün saldırılar, düşmanın süvari üstünlüğünün kullanılabileceği vadideki geniş düzlüklerden geçerek düzenlenecekti. Caesar, teslim olmaları karşılığında affetme tekliflerinde bulunmaya devam etmesine karşılık düşman savunmasına güvenerek teklifleri reddederdi. Topografiye göre en iyi yaklaşımın savunmanın daha zor olacağı geniş kuzey geçitlerinden olmasıdır. Bu nedenle ordunun büyük çoğunluğunun bu yolu takip etmesi beklenirdi. İstilacılar için ilk hedef, Volandum Kalesi olacaktı –Burası Tacitus tarafından bölgenin en güçlüsü olarak tanımlanır.- Kale düşerken düşman, Roma’nın yıkıcı potansiyelinin acı bir şekilde farkına varmış olacaktı. Ardından geri çekilmek zorunda kalırlardı. Bu da Roma birimlerine geçitlerin ötesinde bekleyen birimlere ek geçiş noktaları açar ve sonraki günlerde Roma birimlerinin ormanın içinden gidebilmesini sağlardı. Romalıların bu durumda kamplarını Artaşat’a doğru sistemli bir şekilde ilerletmeleri beklenirdi.
Partlar, hala canlı bir direniş sergilemeye devam edeceklerdir. Romalıları uzaklaştırmak için hızlı baskınlar düzenliyor ve az disiplinli birliklere karşı çeşitli taktikler kullanıyor olmaları muhtemel. Ancak Caesar’in veteranları, böylesi sömürülere pek fırsat vermiyor ve dağlık arazinin avantajından yararlanıyor olacaktı. Şu ana kadar Caesar’in, birliklerinin kontrolünü sıkı bir şekilde koruyacağını söylemek mümkündür.
Roma ordusunun başkente doğru ilerleyişini hızlandıran diğer etken, kuşatma aletlerin gelmiş olmasıydı. Şimdi makineleri, iki ordu arasındaki tarafsız bölgeyi domine etmek için kullanabilirlerdi. Ancak başkent hala ayakta ve güney tedarik hatları açık olduğu için şehri açlıktan ölüme terk etme umudu pek yoktu. Belki batıda nehrin kıyısındaki çeşitli savaşlar, şehrin kuşatılmasını denemek için yapılmış olabilir. Ancak güçlü bir Part komutanın bu pozisyonu zamanında güçlendirmiş olması kesindir.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Ermenistan Barışı
Caesar, muhtemelen ön saldırıyla işleri zorlamaya çalışırdı. Ancak bu tür bir saldırı oldukça pahalıya mal olurdu. Daha iyi bir yaklaşım, Roma lejyonlarını Ermenistan’ın kasaba ve köylerini güvence altına almaya göndermek olacaktır. Bu, Artavazd’ın prestijini ve morali zayıflatır. Düşmanın benzer bir strateji ile karşılık verme çabası olsa da Ermenistan’ın doğal arazisi Roma piyadelerine belirgin bir avantaj sağlar.
Mayıs ortalarına gelindiğinde, Artavazd’ın soylularını etkileme konusunda bir devrilme noktasına(Tipping Point) ulaştığını varsayabiliriz. Başkent hala fethedilmemiş olsa da Caesar, başkenti Tigranocerta’da yeniden kurmuş ve işleri buradan yürütmeye başlamıştır. Hatta mevcut kralı, yeni bir Ermeni kralını taç giydirmekle tehdit etmiş olabilirdi. Bu, Artavazd’ın barış için teklif yapma baskısını artıracak ve Partların bu savaşı kaybettiğini hissetmelerine neden olacaktır.
Partlar, kontrolsüz bir şekilde çekilmeyeceklerdi. Onun yerine planlı bir şekilde çekilerek savaşı sona erdirmeye karar vereceklerdi. Fazla rezil olmadan kontrollü bir şekilde güçlerini geri çekeceklerdi ve bu, Roma İstilası’nı birkaç ay geciktirirmiş olacaktı. Saldırılarına karşı koymak için vurkaç taktiklerini kullanarak orantısız kayıplar vermiş olabilirlerdi. Partlar, şimdi çabalarını anavatanlarını savunmaya yoğunlaştırabilirlerdi. Ancak Romalılara tamamen inisiyatifi kaptırmamaları gerektiğini biliyorlardı. Bu noktada Tacitus’un bahsettiği gibi; Part Prensi Pakoros, bir güç gösterisi için en iyi süvari birliklerini çağırmıştır.
Ermenistan Barışı Sonrası
Caesar, Ermenistan’ı ele geçirmişti. Fakat bu süreçte topraklarını güvence altına almak ve sonraki hamlelerini hazırlamak için önemli ölçüde gecikmişti. İnisiyatifi ele geçiren Partlar, Suriye’ye karşı bir karşı saldırı başlatmışlardı. Bu saldırı, MÖ 39’da Caesar’İn ölümünden sonra Roma’nın dikkatini dağıtmak amacıyla Prens Pakoros’un liderliğinde gerçekleşen gerçek bir olaya dayanmaktadır. Bu bağlamda saldırılarda Prens Pakoros, Gindarus Dağı Muharebesi’nde olduğu gibi öldürülebilirdi. Prens Pakoros’un öldürülmesi, yaslı Part Kralı Orodes’in tahtını diğer oğlu Phraates’e bırakmasıyla bir halefiyet krizine neden olurdu. Kısa sürede Phraates, iktidarı sağlamlaştırmak amacıyla kraliyet ailesinin kanlı bir temizliğini gerçekleştirirdi. Bu durum, Caesar’in ustalıkla muhalefet içindeki fraksiyonlar arasına kama sokma konusundaki becerileriyle acımasızca sömürülebilirdi. Bu, Caesar’in ordularının Yukarı Mezopotamya’ya daha kolay inmesi anlamına gelebilirdi. Buradan başkenti doğrudan fethetmek için bir hamle yapabilirdi. Romalılara karşı tavizler karşılığında tahtta yer almalarına izin verebilecektir. Ayrıca isyankar, Part soylularıyla pazarlık yapabilirdi.
Dolayısıyla bu Part saldırısının bir miktar başarıya ulaştığı, ancak sadece Romalıları en fazla bir yıl boyunca duraklattığı geçici bir gecikme olduğu anlamına gelir. Her iki tarafın da askeri, ekonomik veya siyasi yeteneklerinde önemli kayıplar olmaksızın Caesar, planlanan Part seferine hemen devam etmek isteyecektir. Bu süreyi böyle bir saldırıya daha iyi hazırlanmak için kullanacaktır. Böylece, MÖ 42’de orduları istilaya başlayacaktır.
Julius Caesar Öldürülmeseydi? Part Seferi
Bu seferin tam aşaması, çağdaş kayıtlara göre belirsizdir ve varsaydığımız sonuçlar değişebilir. Ancak en açık yaklaşım, Ermeni yaylaları üzerinden inerek Kuzey Mezopotamya’yı güvence altına almaktı. Trajan’ın sonraki seferlerine benzer şekilde, Caesar de bölgeyi güçlü bir şekilde ele geçirebilir ve ardından kaleler inşa ederek arkasını güvence altına alabilirdi. İmparator, yeni sınırını güvence altına aldıktan sonra ilerlemeler kaydedebilirdi. Ancak Caesar’in agresif eğilimleri göz önüne alındığında Part başkenti, Ctesiphon’a mümkün olan en kısa sürede ulaşma eğiliminde olacaktır.
Ctesiphon’a Varış
Bu amaçla şimdi 20.000 Ermeni tarafından desteklenen 16 lejyonlu geniş ordusu, sırtlarını güvence altına almak için Osrhoene Krallığı’nı teslim olmaya zorlardı. Bu hamle için diplomatik temeller atılmıştır. Bu da en savunmasız toprakların neredeyse anında teslim olması anlamına gelmektedir. Birkaç hafta içinde veya en fazla birkaç ay içinde, bazı birimler bölgede kalacak ve Fırat boyunca güneye yönelen güzergah boyunca güneye yaklaşanları güçlendirecekti. Kalan Roma Kuvveti ise doğuya, Tigris’e doğru ilerleyecektir. Burada lejyonlar istila rotası boyunca stratejik hedeflere ulaşmak için birkaç bölüme ayrılacaktı. Bu; Nasibus, Singara ve Arbella gibi önemli şehirleri içeriyordu. Söz konusu hareketler, Partlar tarafından sürekli olarak takip edilmiştir. Ancak sorunlu bir savaşa riske girmek yerine, istilacıları zayıflatmalarını beklemek ve ardından kesin bir darbe vurmak daha iyi olabilirdi.
Ancak Caesar, birçok seferin veteranıydı ve düşmana pek fırsat sunmazdı. Kuvvetlerini sıkı kontrol altında tutarak, çevrelerindeki durumu iyi bilerek düşmanın çekingenliğini hissederek ve bu dansa devam ederdi. Hareketini Ctesiphon’a doğru sürdürmeye zorlardı. Bu noktaya geldiğinde zaman çizgisi, en azından sefer sezonunun ortasına kadar ilerlemiş olacaktı. Ctesiphon Muharebesi’nin nerede gerçekleştiğini bilmek imkansız olacaktır. Belki Partlar, Romalılarla başkentin ötesindeki daha açık alanlarda savaşmak istiyor veya belki de başkentin savunmalarına daha yakın bir şekilde çekiç darbesi indirmeyi tercih ediyorlardı. Roma ve Partlar arasındaki uzun tarih boyunca Mezopotamya’da sayısız savaş alanı bulunmaktadır. Ctesiphon, birçok kez doğrudan tehdit edilmiştir ve altı kez gerçekten alınmıştır. Şimdi Caesar’in bu zaman çizelgesinde başarısızlık ve başarılı olma durumlarını inceleyeceğizdir.
Başarısızlığın Değerlendirilmesi
Spektrumun başarısızlık tarafında, duvarlara bile dokunmadan tam bir yenilgi olacaktı. Bu, MS 233’deki İmparator Severus’un seferine benzer bir şekilde gerçekleşebilirdi. Ordusu disiplinsizlik ve hastalıkla felç olmuş ve sonunda kuşatılmıştı. Herodian’ın ifadesiyle şöyle olmuştur: “Ardashir, Roma ordusuna beklenmedik bir şekilde tüm gücüyle saldırdı ve onları bir ağ gibi tuzakladı. Oranın az sayıdaki Romalıları, Pers sürüsünün saldırısına karşı koymakta başarısız oldular. Pers oklarına maruz kalan vücutlarının bu kısımlarını korumak için kalkanlarını kullandılar ve kendilerini korumaktan başka bir şey yapmadılar. Sonuç olarak tüm Romalılar, bir duvar yaptıkları ve bir kuşatma altındaki bir ordu gibi savaştıkları bir yerde sürüldüler, her taraftan vuruldular. Cesurca dayandılar ancak sonunda hepsi öldü.”
Bu zaman çizelgesinde, bu tür bir kayıp kolayca Caesar’in hayatını talep edebilirdi. Hayatta kalırsa ardından Yukarı Mezopotamya’ya zorlu bir geri çekilme yapmak zorunda kalacaktır. Ardından saldırısını yeniden gerçekleştirmek için aylarca çabalamak zorunda kalacaktır. O zaman bile geri dönmekle ilgili büyük bir risk olacaktır. Herhangi bir büyük askeri başarısızlık, İmparatorluk genelinde bir krize yol açabilirdi. Sonunda onu yok edebilirdi.
Başarı İhtimalinin Değerlendirilmesi
Spektrumun başarılı tarafındaysa İmparator Trajan ve Julian’ın tarihi seferlerine başvurabiliriz. Her iki durumda da büyük bir destek filosuyla Ctesiphon’a doğru ilerlediler ve yaklaşmayı kolaylaştırmak için çeşitli kanallar kazıldı. Her iki durumda da düşman, direniş gösteren ve doğrudan saldırıyı zorlaştıran karşı kıyıda yani kamp kuran düşmanın olduğu yerde kamp kurdu. Sonunda bir kara çıkarma yapabilmek için Romalıların zorlu bir geçiş yapmaları gerekiyordu. Bu da sonunda bir çarpışmayı tetikledi. İmparator Julian’ın deneyimlerini için tarihçi Ammianus Marcelinus’un eserine başvurulabilir.
Bu senaryoda Caesar, zaferin momentumunu sürdürerek Ctesiphon’u uzun ve kanlı bir kuşatma olmaksızın ele geçirebilirdi. Bu olay, propaganda için mükemmel malzeme olacaktı. Şimdi, zafer kazanan ve halkını özgürleştiren kahramanın rolünü oynayabilecek, sokaklarda zafer için gezinebilecektir. Belki de kahramanı olan Büyük İskender’in 289 yıl önce Babil’e girişini düşünmüş olabilir. Ancak sadece Mezopotamya’nın kontrolünü ele geçirmek, Doğu’nun efendilerini yenmek için yeterli olmazdı.
Düşmanın savunmasını sürdürmek için Hindistan sınırlarına kadar uzanan geniş topraklar vardı. Bu meydan okuma kesinlikle Caesar’i heyecanlandırmış olmalıydı çünkü daha önce 31 yaşındayken Büyük İskender ile kıyaslandığında çok az şey başardığını dile getirmişti. Şimdi, kahramanın izinden gitme şansı olacak ve belki de onu aşarak sonsuz şanı yakalayabilecekti. Ancak bu zaman çizelgesinin daha fazla üzerine değinmeyeceğiz. Bunun yerine başarı ve başarısızlık arasındaki orta yolu bir kez daha düşünelim. Kabul edilmelidir ki bu aralık içinde birçok zaman çizgisi bulunur.
Part Zaferi
Çalışacağımız senaryo, Caesar’in ordusunun büyüklüğünü ve mühendislik becerilerini kullanarak Part ordusu ile Ctesiphon arasına bir kama sürmesini ve sonunda onu boğarak teslim almasını başardığı bir durumu içerir. Bu durumda, şehri zorlu bir çaba sonrasında ele geçirebilirdi. Ancak düşmanın ana ordusunu tam anlamıyla mağlup edemezdi. Bu nedenle sembolik bir zaferi iddia edebilirdi. MÖ 42’nin sonunda Ctesiphon’da kışlamış olabilirdi. Ancak bu noktada güçleri muhtemelen aşındığı ve taze malzeme ve insan gücüne ihtiyaç duyduğu için bu kaynakları Caesar’e getirmeye yönelik her çaba, hareketli Partlar tarafından engellenecekti. Yalnızca en büyük ve güvenilir güçler, belki de Caesar’in güvendiği birkaç yardımcı subay tarafından komuta edilen, bu yolculuğu gerçekleştirebilirdi.
Sonuç
Her ne olursa olsun durum, Romalılar için bu bölgede kalıcı bir varlık kurmalarını oldukça zor kıldığını gösteriyor. Lojistik konular ve diğer cephelerdeki sorunlar, bir çekilme zorunluluğunu eninde sonunda getirecekti; ancak bu durumun hemen mi yoksa aylar, yıllar veya on yıllar içinde mi gerçekleşeceği tartışmalıdır. Muhtemelen Caesar, Kuzey Mezopotamya’daki kazançlarını pekiştirmenin ve yeni Doğu sınırını güvence altına almanın bir yolunu bulacaktı. Bu; yerel krallıklarla anlaşmalar, önde gelen figürler arasındaki iç evlilikler ve çeşitli jeopolitik düzenlemeleri içerebilirdi. Kesinlikle Caesar tarafından kontrolün daha da artırılması için yeni eyaletler oluşturulacaktır. Mısır’ın derin kökleri, bölgedeki güç dengesinin yeniden yapılandırılmasında kullanılabilirdi.
Doğu, Roma için yağma ve vergi açısından Batıya kıyasla daha çok yatırım getirisi vaat ediyordu. Dolasıyla İmparatorluğun Doğu’ya olan ilgisini arttıracaktı. Bu da Teutoburg Felaketi olmaksızın ve maliyetli Germania veya Britannia savaşları olmaksızın Roma İmparatorluğu’nun seyrini önemli ölçüde değiştirebilirdi. Roma İmparatorluğu’nun bu dönemin komşu medeniyetleri üzerindeki etkilerinin yanı sıra Hristiyanlık ve İslam’ın bölgede gelecekte ortaya çıkışı üzerinde etki sahibi olmasını sağlayacaktır.
Julius Caesar’ın gücünü nasıl aktaracağı sorusu, ardından Augustus’un tahtı talep etmek için yeni iç savaş ihtiyacı ve haleflerin düşüncelerindeki sürekli değişim ve dalgalanmanın olacağı da görülmektedir. Caesar’in alelacele cumhuriyet kurumlarını amaçlarına hizmet etmek üzere yeniden yapılandırma yoluna gitmiş olabileceğini düşünebiliriz. Aynı zamanda, onun yandaşları terfi ettikçe ve varisleri yeni güç yapısını sürdürmek için stratejik bir konuma yerleştirildikçe bu süreç hızlanabilirdi.
Kaynakça
- Plutarkhos. İskender Ve Sezar: Paralel Yaşamlar. 2015.
- Suetonius. On İki Caesar’in Yaşamı. 2021.
- Philip Freeman. Julius Caesar. 2020
- Goldsworthy, Adrian Keith. Caesar: Life of a Colossus. 2013.
- Robert Morstein-Marx. Julius Caesar and the Roman People. 2021.
- Julius Caesar’s planned invasion of the Parthian Empire – Wikipedia. (2023, 15 Ekim).