Site icon Sapiens Medya

Bakteriyolojihane-i Şahane: Osmanlıda Bakteri Bilimi

Osmanlı denilince akla pek çok şey gelir. Mesela muhteşem saraylar, güçlü padişahlar, kültürel zenginlik, geniş topraklar ve etkileyici askeri zaferler… Osmanlı’da bilim denilince ise özellikle dağılma ve parçalanma dönemlerinde aklımıza pek bir şey gelmez. Ne yazık ki Osmanlı İmparatorluğu bilime ve teknolojiye, özellikle günümüze yaklaştıkça, Avrupa’daki muadilleri kadar ilgi ve alaka gösterememiştir. Ancak yine de bazı çabalar ve girişimler mevcuttur. Türklerde bilimsel atılımlar bazen zorunluluklardan bazen de ileri görüşlü aydınların çabaları sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bu atılımlardan biri de, zaruri olarak kurulan Bakteriyolojihane-i Şahane’dir. Bu yazıda, fazla bilinmeyen bu kurumu daha yakından inceleyeceğiz. Hazırsanız, gelin başlayalım. Daha fazla benzer içerik için tarih ve biyoloji kategorilerimizi ziyaret edebilirsiniz.

Bakteriyolojihane-i Şahane: Kolera ile Mücadelede Öncü Adımlar

Bakteriyolojihane-i Şahane, diğer adıyla Bakteriyolojihane-i Osmani, bakteriyoloji eğitimi veren ve insan ile hayvan sağlığını korumak, salgın hastalıkları önlemek amacıyla aşı ve serum üreten bir kurumdur. Bu kurumun kuruluşunda biyoloji biliminin ünlü isimlerinden Louis Pasteur’ün ve takipçileri olan “Pastörcülerin” büyük etkisi vardır.

Pasteur Kimdir?

Louis Pasteur (1822-1895), Fransız kimyager ve mikrobiyologdur. Pasteur birçok hastalığın nedeninin mikroorganizmalar olduğunu keşfederek tıp ve biyoloji alanında devrim yaratmıştır. Mikrobiyal fermantasyon üzerine yaptığı çalışmalarla fermantasyonun mikroorganizmalar tarafından gerçekleştirildiğini ortaya koymuştur. Bu buluş şarap ve bira üretimi ile süt ürünlerinin işlenmesinde önemli ilerlemelere yol açmıştır. Ayrıca pastörizasyon yöntemini geliştirerek gıda ve içeceklerin mikroorganizmalardan arındırılmasını sağlamıştır. Bu yöntemle sıvıların belirli bir sıcaklığa kadar ısıtılıp hızla soğutulması sayesinde zararlı mikroorganizmalar öldürülerek gıdaların daha uzun süre dayanması sağlanmıştır.

Pasteur, kuduz ve şarbon aşılarının geliştirilmesinde de öncü olmuştur. Özellikle kuduz aşısı tıp alanında büyük bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. Germ teorisi adı verilen ve hastalıkların mikroorganizmalar tarafından yayıldığını gösteren teorisi, tıbbi uygulamalarda sterilizasyon ve antisepsi uygulamalarının temelini oluşturmuştur. Dolayısıyla bakteriyoloji biliminin de kurucusudur. Öte yandan ipek böceklerinin hastalıklarına neden olan mikropları tanımlayarak ipek endüstrisini de kurtaran Pasteur’ün çalışmaları, tıp ve biyolojide köklü değişikliklere yol açmıştır. Genel olarak modern mikrobiyolojinin temellerini atmıştır. Bilime yaptığı katkılarla, hayat kurtaran aşılar ve gıda güvenliği yöntemleri geliştirilmiş, insan sağlığına büyük faydalar sağlamıştır. Elbette burada yazılanlar yaptıklarının yalnızca bir kısmıdır.

Pastörcüler Kimdir?

Pastörcüler (İng: Pasteurians), adını Louis Pasteur’den alan ve onun mikrobiyoloji, aşı geliştirme ve sterilizasyon konusundaki çalışmalarını takip eden bilim insanları ve tıp uzmanları topluluğudur. Bahsi geçen uzmanlar, Pasteur’ün yöntemlerini ve teorilerini benimseyen ve uygulayan bilim insanları olarak, onun bakteri ve virüslerin hastalıkların yayılmasındaki rolüne dair bulgularını yayarak, modern mikrobiyolojinin ve immünolojinin temellerini atmışlardır. Bu bilim insanları hem eğitim hem de araştırma alanlarında Pasteur’ün mirasını sürdürerek bakteriyoloji ve aşı üretiminde önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

Pastörcüler tarafından ilk bakteriyoloji laboratuvarı 1891’de Saigon’da (günümüz Ho Chi Minh City, Vietnam) kurulmuştur. İkincisi Rio de Janeiro’da açılmıştır. Üçüncüsü ise İstanbul’da kurulan Bakteriyolojihane-i Şahane’dir. Kurumun kuruluş hikayesi ise bir salgın hastalığa dayanır. Ağustos 1893’te İstanbul’da görülen kolera salgını hafif seyreder. Bunun üzerine bazı hekimler hastalığın kolera olmadığını iddia etmişlerdir. Kolera, Vibrio cholerae bakterisinin neden olduğu, şiddetli ishal ve dehidrasyona yol açan bulaşıcı bir hastalıktır. Dr. Zühdi Nazif ve Dr. Hüsameddin Beyler, kolera mikrobunu izole edip teşhis etmişlerdir. Bu süreçte, gerekli önlemleri almak üzere Pasteur Enstitüsü’nden bir hekim talep edilmiştir. Bunun üzerine İstanbul’a gelen Dr. André Chantemesse, gerekli incelemeleri yapmıştır. Daha sonra alınacak önlemleri belirlemiştir. Bu önlemlerden biri de İstanbul’da bir bakteriyoloji laboratuvarının kurulmasıdır. Bu arda bahsi geçen André Chantemesse tifo aşısının öncülerinden biridir.

Bakteriyolojihane-i Şahane’nin Kuruluş Hikayesi

Salgın ve bulaşıcı hastalıklara büyük önem veren Sultan II. Abdülhamit, Demirkapı’da bulunan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane bahçesinde bir bakteriyolojihane binasının inşa edilmesini emretmiştir. Chantemesse’nin önerisi üzerine, Pasteur Enstitüsü’nden Dr. Maurice Nicolle davet edilmiştir. Nicolle Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de bakteriyoloji muallimi olarak görevlendirilmiştir. Bakteriyolojihâne-i Şâhâne’nin ilk müdürü olur. Kendisine yardımcı olarak Dr. Zühdi Nazif ve Dr. Margery atanmıştır. Öte yandan araştırma sonuçlarının sadaret kanalıyla padişaha sunulması için irade çıkmıştır​. Sadaret kanalı, Osmanlı Devleti’nde sadrazamın yürütme ve idareyle ilgili işleri padişaha sunduğu resmi yoldur. Bu kanal, devletin en yüksek yürütme organı olan sadaret makamının, önemli kararları, raporları ve araştırma sonuçlarını padişahın onayına sunmak için kullandığı resmi bir iletişim yoludur. Bu sistem padişahın devlet işleri hakkında bilgilendirilmesini sağlar.

Bakteriyolojihane-i Şahane, 1894 yılında yeni binasında, Mekatib-i Askeriye Nezareti’ne bağlı olarak, Dr. Maurice Nicolle’ün idaresinde resmi olarak faaliyete geçmiştir. Burada hekim ve veterinerlere yönelik üçer aylık kurslar düzenlenmiş ve bakteriyolog yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu sayede, artık bu eğitim için Fransa ve Almanya’ya öğrenci göndermeye gerek kalmamıştır. Nicolle, ilk kursa devam edenler arasından Dr. Ziya Seyfullah ve Dr. Süleyman Nuri’yi asistan olarak seçmiş, bir süre sonra da Dr. Aristidi Suguros burada görevlendirilmiştir.

Osmanlı’da Difteri ile Mücadele: Dr. Nicolle ve İlk Bağışıklık Serumu

15 Kasım 1895’te, difteri serumu öğrenmek üzere Nicolle’ün Paris’e gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Difteri (diphtheria), Corynebacterium diphtheriae bakterisinin neden olduğu ciddi ve bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık, genellikle solunum yollarını (boğaz ve burun) etkiler. Ek olarak toksin üreterek boğazda kalın bir gri zar oluşmasına, boğaz ağrısına, ateşe ve yutma güçlüğüne neden olur. Tedavi edilmediğinde, toksinler kalp, sinir sistemi ve diğer organlara zarar vererek ölümcül olabilir. Difteri serumu da, difteri hastalığının tedavisinde kullanılan bir antitoksin serumudur. Difteri toksinlerine karşı bağışıklık kazanmış atlardan elde edilen bu serum, hastalığın erken evrelerinde kullanıldığında, bakterilerin ürettiği toksinlerin etkilerini nötralize eder. Neticede her şey doğru giderse hastalığın ilerlemesini durdurur.

Paris’e giden Nicolle kısa bir süre içinde geri döner. Nicolle, dönüşünde bakteriyolojihane binasının yetersiz olduğu için Nişantaşı Çiftebakkallar’daki Süleyman Paşa Konağı kiralanarak burada difteri serumu üretilmeye başlanmıştır. Dr. Behring ve Dr. Roux tarafından geliştirilen difteri serumlarından ayırt edilmesi için bu seruma Dr. Nicolle serumu adı verilmiştir. Bu isimlendirme, serumun belirli bir kişiye veya laboratuvara ait olduğunu ve diğer serumlarla karıştırılmaması gerektiğini göstermek amacıyla yapılmıştır. Bu, Osmanlı Devleti’nde üretilen ilk bağışıklık serumudur. Bakteriyolojihanede, Mart 1899’a kadar 13.390 şişe ve Ocak 1899-Kasım 1900 arasında 3.750 şişe difteri serumu üretilerek imparatorluğun çeşitli bölgelerine gönderilmiştir.

Osmanlı’da Halk Sağlığı ve Bakteriyoloji: Bakteriyolojihane-i Şahane’nin Gelişimi

Düzenlenen pratik ve teorik kurslardan hekimlerin yanı sıra veterinerler de yetiştirilmiştir. Ayrıca sıtma mücadelesi kursları açılmış ve ilk sıtma mücadele şefleri de burada yetişmiştir. Kasım 1897’de Çatalca’da birçok hayvanın ölümüne yol açan sığır vebasına karşı Dr. Nicolle ve veteriner Adil Bey’in hazırladıkları serumun uygulanması ile hastalığın yayılması engellenmiştir. Dr. Nicolle, 1901’de müdürlük görevinden ayrılarak Paris’e dönmüştür. Yerine Dâülkelp Amilyathhanesi (Kuduz Enstitüsü) müdürü Dr. Remlinger getirilmiştir. 1907’de Dr. Remlinger’in de ayrılması üzerine Bakteriyolojihane’yi ikinci müdür Rıfat Bey yönetmiştir. 1908’de ülkemizde dermatolojinin kurucusu Dr. Kemal Muhtar da (Özden) burada çalışmaya başlamıştır.

21 Eylül 1911’de Çemberlitaş’ta Matbaa Sokağı’ndaki bir binaya nakledilerek genişletilmiş ve müdür olarak Dr. Paul L. Simon görevlendirilmiştir. 21 Haziran 1913’te hükümet tabipleri için pratik ve teorik geliştirme kursları düzenlenmiştir. 14 Temmuz 1913’ten önce insan hastalıklarına karşı sadece difteri serumu üretilirken, bu tarihten sonra dizanteri, kolera ve veba aşıları da üretilmeye başlanmıştır. Yine bu sıralarda difteri, dizanteri, tetanos serumu ve 1920’de meningokok serumları hazırlanmıştır. 1914’te kontratı biten Dr. Simon’un yerine Dr. Refik (Güran) atanmıştır. Bir süre sonra Bakteriyolojihane, Dâülkelp Tedavihanesi, Telkihhane ve Kimyahane’nin birleştirilmesiyle İstanbul Hıfzıssıhha Müessesesi kurulmuş ve Refik Bey de buranın ilk müdürü olarak görevini sürdürmüştür. Refik Bey 1927’de Bursa mebusu seçilince yerine Osman Nuri Bey (Eralp) atanmıştır. 1928’de Ankara’da Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi kurulmuştur. İstanbul Hıfzıssıhha Müessesesi ise İstanbul Bakteriyoloji ve Serum Müessesesi adını almıştır. İstanbul’daki kurumun birimleri Ankara’ya nakledilmesiyle, ne yazık ki, Bakteriyolojihane-i Şahane kurumsal kimliğini kaybetmiştir.

Adil Mustafa Şehzadebaşı

Adil Bey, 11 Haziran 1871’de İstanbul’da doğmuştur. Asılları Dağıstanlı olup, babası Yusuf Ziya adında bir subaydır. İlköğrenimini Gelibolu’da, Rüştiye tahsilini Halep’te, İdadi tahsilini ise Çengelköy Askeri İdadisi’nde yapmıştır. 1889’da Harbiye’de bulunan Baytar Mektebi’ne birincilikle girmiş ve bir yıl sonra yarışma kazanarak Alfort Veteriner Mektebi’ne gönderilmiştir. Okuldaki başarısından ötürü Fransız Ziraat Bakanlığı tarafından 1892-1893 tarihli gümüş madalya ile ödüllendirilmiştir. Adil Mustafa Bey, Alfort Veteriner Mektebi’nde Nocard’ın dikkatini çekmiş ve onun yanında hazırlanmasına yardım etmiştir. 8 Ekim 1895’te Alfort’u bitirerek diplomasını almıştır.

Bu okuldaki çok başarılı bir eğitimin ardından 1895’te ülkesine dönen M. Adil Bey, bir süre sonra da M. Nicolle ile çalışmaya başlar. M. Adil Bey’in ülkemizde difteri serumunun hazırlanmasında da önemli ve öncü bir rolü olmuştur. Nicolle’ün ve M. Adil’in bilimsel çalışmalarını değerlendiren Prof. Dr. Nihal Erk, şunları söylemektedir:

Bu yıllar Adil ve Nicolle için çok verimli olmuş, her ikisi de klasik literatüre geçecek çalışmalar yayımlamışlardır. Özellikle sığır vebası konusunda çok orijinal buluşlara ulaşmışlardır. Adil ve Nicolle’ün dört yıl süren müşterek çalışmalarının sonuçları 1899, 1901, 1902’de Annales de L’Institute Pasteur’de yayımlanmış bulunmaktadır. Bu yazıların hemen her satırı orijinal buluşlarla doludur.

Gözle Görülmeyen Dünyanın Kahramanları: Bakteriler

Dünyamızda bitkiler, hayvanlar ve insanlar gibi büyük canlıların yanı sıra gözle görülmeyen çok küçük canlılar da yaşamaktadır. Yalnızca mikroskop denilen aletle görülebilen bu canlılara mikroorganizma veya mikrop denir. Bunların bir grubu olan bakteriler ise, basit yapılı, belirgin bir çekirdeği olmayan, genellikle klorofilsiz ve bölünerek çoğalan tek hücreli canlılardır. Bitki ve hayvanlardan farklı olan bakteriler, hızlı çoğalmaları ve biyokimyasal etkileriyle, canlılar dünyasında denge sağlanmasında büyük bir rol oynar.

Mikroorganizmalardan en fazla incelenen grup olan bakteriler, doğada yaygın olarak her yerde bulunurlar. Örneğin toprakta, havada, suda, canlıların üzerinde… Örnekler artabilir. İnsan dışkısının 1/8’i bakterilerden ibarettir ve bu maddenin bir gramında 20-24 milyar bakteri hücresi vardır. Bakteriler çok çeşitli tür ve şekillerde olup, yaşadıkları ortamlara göre bu şekilleri alırlar. Birçoğunun spor denilen dayanıklı şekilleri vardır. Spor şeklindeki bakteriler aşırı ısı ve kuraklığa uzun süre dayanabilir, bu nedenle bazı mikropların öldürülmesi zordur . Bakterilerin olağanüstü bir uyarlanma gücü vardır ve yaşama yetenekleri yüksektir.

Hastalık Yapıcı Bakteriler

Bakteriler, yaşadıkları ortama en uygun ısıda çoğalır. Toprak bakterileri normal ısıda, hastalık yapan bakteriler ise 37º-40ºC arasında çoğalır. Bakterilerin, özellikle havasız yaşayan türlerinin yoğun enzim çıkarma gücü vardır. Maya sanayinde bu özellikten faydalanıldığı gibi, yüksek yapılı hayvanların bağırsaklarında sindirimi kolaylaştırıcı rol oynarlar. Bazı bakteriler pigment, bazıları gaz üretir, bazıları demir veya kükürt depolar ve bazıları da toksin yapar. Parazit olarak yaşayan bakteriler, üstünde yaşadıkları canlıya zarar verir.

Bakterilerin bilim açısından önemi, genellikle hastalıkların teşhis ve tedavisindeki rolleriyle ilgilidir. Hastalık yapan bakteriler, bakteri dünyasının çok küçük bir kısmını oluşturur. Tedavi amaçlı hazırlanan bakteri kültürleri, deri altına enjekte edilerek veya ağız yoluyla kullanılır. Birinci durumda mikroplar zayıflatılır veya öldürülür. Aşılanan vücuda giren mikroplar, orada kendilerine ve sebep oldukları hastalığa karşı antikor oluşumuna yol açar. Bakteri tedavisi, iyileştirici olmaktan çok koruyucu niteliktedir. Kuduz, tetanoz, çiçek ve tifo gibi hastalıklar ortaya çıktıktan sonra, hasta aşıyla nadiren iyileşir. Buna karşın, aşıların çoğu korunmak istenen hastalığa karşı etkin bir bağışıklık oluşturur. Dolayısıyla Osmanlı devleti de hastalık yapıcı bakterilere karşı önlem almak istemiştir. Böylece Bakteriyolojihane-i Şahane meydana gelmiştir.

Sonuç

Her ne kadar uluslararası alanda unutulmaz başarılar elde edemesek de, bakteriyolojihane tarihimizde önemli ve renkli bir nokta oluşturur. Aynı zamanda bu kuruluş, modern tıbbın temellerinin atılmasında ve ülkemizdeki mikrobiyoloji çalışmalarının gelişmesinde kritik bir rol oynamıştır.

Kaynakça

1. DÜNDEN BUGÜNE İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 2, 1994

2. Karacaoğlu, E. (2016). Bakteriyolojihâne-i Şâhâne’nin i̇lk Müdürü Dr. Maurice Nicolle’e (1862-1932) dâir bazı arşiv belgeleri / Some archive documents related to First Director of Bakteriyolojihâne-i Şâhâne, Dr. Maurice Nicolle (1862-1932). Emre  Karacaoğlu – Academia.edu. https://www.academia.edu/24910104/Bakteriyolojih%C3%A2ne_i_%C5%9E%C3%A2h%C3%A2ne_nin_%C4%B0lk_M%C3%BCd%C3%BCr%C3%BC_Dr_Maurice_Nicollee_1862_1932_D%C3%A2ir_Baz%C4%B1_Ar%C5%9Fiv_Belgeleri_Some_Archive_Documents_Related_to_First_Director_of_Bakteriyolojih%C3%A2ne_i_%C5%9E%C3%A2h%C3%A2ne_Dr_Maurice_Nicolle_1862_1932_

3. Adil Mustafa Şehzadebaşı. (n.d.). https://vetkontrol.tarimorman.gov.tr/pendik/Sayfalar/Detay.aspx?SayfaId=39,

4. Haber, T. (2020, March 24). Osmanlı döneminde salgınla mücadele: Bakteriyolojihâne-i Şâhâne. TRT Haber. https://www.trthaber.com/haber/bilim-teknoloji/osmanli-doneminde-salginla-mucadele-bakteriyolojihane-i-sahane-469827.html

5. Türkiye ’de mikrobiyolojinin kurulması – Mikrobiyoloji. (n.d.). http://www.mikrobiyoloji.org/TR/Genel/BelgeKardes.aspx?F6E10F8892433CFFA79D6F5E6C1B43FF888E2D2167B4CAA0

Exit mobile version