Ak Hunlar
Bu yazımızda, Ak Hunlar veya Eftalitler olarak bilinen Hun devletini ve toplumunu inceleyecek, geçmişlerini şekillendiren iç ve dış unsurları da ele alarak hem bölge coğrafyası hem de Orta Çağ boyunca Asya’yı daha iyi tanıyacağız. Bununla birlikte Ak Hunların bölgedeki önemini açıklamaya çalışacağız.
Giriş
Ak Hunlar, Orta Çağ boyunca büyük bir nüfusa sahip olmamalarına rağmen tarih sahnesinde önemli roller oynamışlardır. Savaşçı özellikleri sayesinde güçlü bir siyasi varlık kurmayı başarmışlardır. V. ve VI. yüzyıllarda Ak Hunlar, Sasaniler üzerinde baskı kurmalarını sağlayan siyasi ve askeri faaliyetlere girişmişlerdir. Ancak durumları tarih sahnesine Göktürklerin çıkmasıyla değişmiştir. Sasaniler ve Göktürkler, Ak Hunlara karşı bir ittifak oluşturmuşlar ve Ak Hunlar bu baskıya karşı koyamamıştır. Sonuç olarak, Afganistan bölgesindeki hakimiyetlerini kaybetmişler ve Hindistan’da da Hindu hükümdarlar tarafından VII. yüzyılın başlarında yenilgiye uğratılmışlardır. Geriye kalan Ak Hun gruplarıysa Afganistan’ın dağlık bölgelerine çekilmişler ve varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır. Bu Ak Hun kalıntıları, yalnızca Gazneli Mahmud’un Hindistan seferinde önemli roller oynamakla kalmamış, aynı zamanda bugünkü Pakistan’ın ortaya çıkmasına da katkıda bulunmuştur.
Bu türden daha fazla yazıya ulaşmak için Tarih kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.
Ak Hunlar ve Kökenlerine Dair Araştırmalar
Ak Hunlar veya Eftalitler hakkında tartışmaların sıkça bulunduğu kavimlerden biridir. Çünkü, gerek Batılı tarihçiler gerekse Türk tarihçiler, Ak Hunların kökeni konusunda birbirinden çok farklı görüşler dile getirirler. Bunun sebebi ise Ak Hunlar ile ilgili elimizde sınırlı sayıda kaynak bulunmasıdır. Bu sebeple araştırmacıların verdikleri bilgiler ayrıca ele alınmalıdır. Öncelikle Fransız Türkologlardan olan Rene Grousset ve Jean Paul’un çalışmalarını ele alacağız. Bu iki Fransız Türkolog Ak Hunların İlk başlarda Moğol veya Moğol-Tunguz karışımı olarak gösterilen Siyenpilerden (Xiānbēi) geldiklerini söylemekteler.
Öte yandan Rus tarihçi Wilhelm Barthold, Siyenpilerin Türk kavmi olduklarını söyler. Tekrardan Rene Grousset ve Jean Paul’a dönecek olursak onlar, Siyenpilerin 370’lere doğru güçsüzleşmelerinden ötürü İç Asya hakimiyetini ellerine alan Juan-Juanlar yani Avarlar ile bir arada yaşadıklarını söylemişlerdir. Fakat burada Juan-Juanlar ile Avarların aynı kavim olup olmadıkları hakkında bile görüş ayrılıkları mevcuttur. Misal olarak Ahmet Taşağıl, bu kavimleri ayrı tutmaktadır. Juan-Juanların çok daha doğuda Mançurya’da Moğol kökenli bir kavim olduklarını söyler. Yani bu batıdaki Avarlardan farklıdır. Ak Hunlara dönmek gerekirse bahsettiğim Fransız Türkologların görüşlerine karşılık Türk tarihçileri olan Enver Konukçu ve Salim Gökçe, Ak Hunların Mâverâünnehir’de 350’lerden sonra gittikçe güçlenen ve Büyük Hun boylarına dahil olan Hunsulardan (Xionites) geldiğini bildirmektedir. Aslında bu bilgiyi destekleyenden biri de Rene Grousset’in önerdiği Alman tarihçi Josef Marquart’tır. Rene Grousset’in belirttiğine göre Marquart, Merv’in kuzeyinde yaşayan Hunsulardan bahsetmiştir.
Bunlar aslında aynı Hun boylarıdır. Tam da bu noktada İbrahim Kafesoğlu ve Hüseyin Salman, daha anahtar bilgileri bize vermektedir. Onlara göre de 370’li yıllarda güçlü bir Avar Devleti’nin varlığı söz konusudur. Yine aynı yıllarda Juan-Juan Devleti hakimiyetindeki Uar ve Hun adlı iki Türk kabile bilinmeyen bir nedenden Moğolistan bozkırlarından ayrılarak Güney Kazakistan bozkırlarına kadar gelmiş ve buranın eski Hun halkını-yani sonraki yıllarda Avrupa Hunları olacak olan Türk halkını-Volga’ya doğru batıya ittikten hemen sonra güneye yönelerek Afganistan’ın Toharistan bölgesine inmiştir.
Ak Hunlar ve Kuşanlar
367’de ise buradaki Eski Kuşan ülkesine hükmeden Kidarit Hanedanı’nı Belh’e sürerek bölgenin hâkimi olmuşlardır. Daha sonrasındaysa Belh şehrini de ele geçirmiş ve daimî başkent haline getirmişlerdir. Bununla birlikte Kuşanlar, Peşaver bölgesine çekilmişlerdir. Kidarit Hanlığı da aslında Hun Devleti’ne bağlı bir boydu.
Eftalit Hanedanı
Avarlardan ayrılan iki boy, 358’lere doğru artık güçlü Sasani İmparatorluğu’nu da sıkıştırmaya başlamışlardır. Sasaniler ancak Şah İkinci Şâpûr’un 360’lardaki uzun gayretleri sonucunda baskıdan kurtulabilmişlerdir. İşte bahsettiğimiz bu iki boy, Kafesoğlu ve Salman’a göre beşinci yüzyılın ortalarında Eftalitlerin yönetimine giren Ak Hunlardır. Ayrıca Ak Hunların, Eftalit yönetimine girmesi savaş ile de olmamıştır. Anlaşıldığı üzere her iki tarafın da isteği üzerine bir birleşme olmuştur. Çünkü temelde aynı kanı taşımaktadırlar ve Büyük Hun Devleti döneminde zaten birlikteydiler.
İran Seferleri
Ak Hunlar, Sâsâni topraklarına giderek daha da yaklaşmaktaydı. MS 484’te Ak Hun lideri Akhshunwar, ordusuyla Sâsânilerin Kralı Firuz’a (459-484) Khurasan’da saldırarak kralı mağlup etmiştir. Zaferin ardından Ak Hun İmparatorluğu, Sâsânilerin imparatorluk bölgeleri olan Merv ve Herat’a kadar genişlemiştir. Bununla birlikte Sâsâniler ağır bir ekonomik bunalıma girmiş ve bu bunalımın sonucu olarak Mazdek İsyanı patlak vermiştir. İlk Sosyalist isyan olma özelliği taşıyan bu isyan boyunca asillerin ve din adamlarının mülkleri yağmalanmış ve kendileri öldürülmüştür. İsyanın sürdüğü sırada 486 yılında Şah Kubad, Ak Hunlara sığınarak onlardan yardım istemiştir. Ardından Ak Hunların, otuz bin süvari desteğiyle beraber yönetimi tekrardan ele almıştır. İsyanın bastırılmasıyla beraber Hoten, Kuça, Aksu ve Kaşgar bölgeleri Ak Hun hakimiyetine geçmiştir. Ak Hunların bu üstünlüğü Hüsrev Anuşirvan (531-579) zamanına kadar devam etmiştir.
Hindistan Seferi
V. yüzyılda, Hindistan’da Gupta Hanedanı Ganj vadisinde hüküm sürerken Kuşan İmparatorluğu İndus boyunca alanı işgal etmişti. Hintliler, Ak Hunları Sanskrit adıyla “Huna” olarak tanıyordu. Hunalar, Gupta hükümdarı Skandagupta’nın (455-470) ölümünden hemen sonra, Kuşan’ı fethetmiş ve ardından MS 470 civarında, Kabul Vadisi’nden Hindistan’a girmişlerdir. Ganj boyunca ilerlemiş, her şehir ve kasabayı ele geçirmişlerdir. Bu faaliyetleriyle beraber Gupta İmparatorluğu’na, dağılma tehlikesi yaşatmışlardır. Ayrıca İpek Yolu’nun güney kesimi de Hunalar tarafından ele geçirilmiştir. Otuz yıl boyunca Kuzeybatı Hindistan, Ak Hun kralları tarafından yönetilmiştir. Bu krallardan en ünlü olanları, VI. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’ı yöneten Toramana ve Mihrakula’dır. Toraman, güney yönünde ilerlemelerine devam ederek Hint hükümdarları vergiye bağlamış ve bölgede hakimiyetini kesinleştirmiştir. Bunun haricinde varlıklarını kuzeydoğuya kaydıran Ak Hunlar, Doğu Türkistan bölgesinde de ilerleme kaydetmişlerdir.
Gök-Türkler İle Mücadele
Ak Hunlar, bir taraftan I. Hüsrev idaresindeki Sâsâniler karşısında güç kaybederken diğer taraftan da Gök-Türklerin yayılışındaki ilk hedef olmuşlardır. Gök-Türkler, bu süreçte batıya açılan yolları ele geçirmek adına müttefik arayışına girişmişlerdir. Bu girişimlerinin bir sonucu olarak I. Hüsrev Anuşirvan ile ittifak kurmuşlardır. Bu ittifakın pekiştirilmesi adına İstemi Yabgu’nun kızı Fakim ile Hüsrev arasında evlilik gerçekleştirilmiştir. İki güç arasında kalan Ak Hunlar için zor bir süreç başlamıştır. Bu sürecinde sonucunda müttefik kuvvetlerce Ak Hun toprakları istilaya uğramış ve mücadele yenilgiyle sonuçlanmıştır. İstila sonucunda müttefik kuvvetler arasında imzalanan antlaşma neticesiyle Ak Hunların siyasi varlığı sona erdirilmiştir. Ayrıca Ak Hunların sahip olduğu topraklar, iki kuvvet arasında pay edilmiş ve Ceyhun Nehri sınır olarak kabul edilmiştir.
Ak Hunlar ve Sosyal Yapı
Ak Hunlar, yaşam stillerine çok katı bir şekilde bağlıydılar. Herat ve Belh olmak üzere iki daimî başkente sahiptiler. Ayrıca Ak Hunların bölgeye yerleşmeleri ile kurdukları şehirlerden bahsetmek gerekirse bunlardan biri de Semerkant’ın güneybatısında, Zaravşan Vadisi’ndeki Piandjukent’tir. Şehir, VII. yüzyılda duvar resimleri ile ünlenmiştir. Ancak sonrasında Arap istilaları sonucunda şehir yıkılmıştır. Bir diğer şehir ise Badakşan’dır. Şehir, Ak Hun hakimiyeti boyunca yazlık ikametgâh olarak hizmet vermiştir. Yunan-Buda eyaletlerinde ise yönetici olarak “Tegin” bulunmaktaydı. Fakat Ak Hunlar, kurdukları şehir ve daimî başkentlere rağmen şehirlerde yaşamayı tercih etmemişlerdir.
Akrabaları gibi onlar da çadırlarda yaşamlarını sürdürmüşler ve mevsimlik olarak yer değiştirmişlerdir. Lakin bu sık yer değiştirmeye rağmen büyük bir lüks içerisinde yaşamışlardır. Bunun haricinde Song Yün, bizlere ölen kardeşin hanımı ile evlenme kültürünün (leviratüs) Ak Hunlarda da bulunduğunu bahsetmektedir. Ayrıca Theophanes, Menandros (Zemarchus Elçilik Misyonu) ve Prokopius’un belirttiği üzere Ak Hunlar; Batı dünyasında da tanınıyorlardı. Bunun haricinde Ak Hunlar, Doğu dünyası ile de irtibata geçmişlerdir. 456 yılında Çin’e elçi göndermişler ve Çinliler Ak Hun Hakanı için Ye-tai-i-li-t’o ismini kullanmıştır. Çin kaynakları, Ak Hunlar’a dair yirmi dört elçi kaydetmiştir.
”Diğer Hun kabileleri gibi göçebe değillerdir, uzun bir süredir güzel bir toprakta yerleşiktirler. Bu nedenle, Med ordusuyla birlikte Roma topraklarına herhangi bir akın yapmamışlardır. Diğer Hun kabilelerinin aksine, beyaz tenli ve çirkin olmayan yüzleri vardır. Ayrıca, yaşam tarzları kabilelerinin diğerlerinden farklıdır ve vahşi bir yaşam sürmezler; tek bir kral tarafından yönetilirler ve yasal bir düzenleri olduğundan, hem birbirleriyle hem de komşularıyla ilişkilerinde Roma ve Perslere hiç de aşağıda olmayan hak ve adaleti gözetirler.”
Prokopius (I. Kitap, III. Bölüm)
Ak Hunlar ve Ekonomi
Ak Hunlar, Türkistan’ın güneyine ve Afganistan’a yerleştiklerinde bölge büyük bir sosyo-ekonomik krizin içerisindeydi. Fakat Ak Hunların yurt edinme çabaları sayesinde kriz sonlanmış ve bölge yeniden istikrara ulaşmıştır.
Ak Hunlar da kendilerinden önceki Türk devletleri gibi hayvancılık ile uğraşmışlardır. Küçükbaş ve at yetiştiriciliği temel geçim kaynakları olmuştur. Lakin şehirli halk tarafından sığır yetiştiriciliği yapıldığı da bilinmektedir. Bununla birlikte Ak Hunlar, coğrafi konumlarının getirdiği bir avantaj olarak İpek Yolu’nun belirli bir kesimini ele geçirmişlerdir. Bu sayede Batı ve Doğu dünyası arasındaki ilişkiyi kesmişlerdir. Bunun haricinde Hindistan üzerine seferler düzenleyerek Baharat Yolu’nun kuzey kesimini de ele geçirmişlerdir. Ak Hunlar, ele geçirdikleri bu iki ticaret yolu güzergahını kullanarak mali varlıklarını artırmışlardır.
Ak Hunlar ve Sanat
Kaynaklara göre (Song Yün’ün aktardıkları), Ak Hunlar keçeden veyahut soylular için mamul edilmiş kıyafetler giyiyorlardı. Ayrıca daha önce de bahsettiğimiz üzere çadırlarda yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu meskenler, Ak Hun mimarisinin birer örneğiydi. Bununla birlikte Ak Hun hakanı, çadırının içerisinde anka veya tavus kuşu ayaklı bir taht üzerinde hüküm sürmekteydi. Bu sembolize edilmiş taht bizlere Hint ve Budist sanatının izlerini göstermektedir. Fakat, konu hakkında bilgi veren kaynaklara baktığımızda Ak Hunların açıkça Budist olmadıkları görülmektedir. Anlaşılan o ki, Ak Hunlar coğrafi konumları itibariyle Budist ve İran sanatından etkilenmişlerdir. Bu etkileşimi daha iyi gözlemlemek için Ak Hun sikkelerini incelemek gerekmektedir. Sikkeler üzerinde bulunan inci dizisi motifi ve insan portrelerindeki ay-yıldız tasvirleri bu etkileşime örnektir. Bu tasvirlerden biri olan ”Hilal” tasviri Hinduizm’in Ak Hunlar üzerindeki etkisi Şiva’ya ait bir semboldür. Doğanın (mevsimlerin) döngüsel olduğunu gösterir.
Ak Hunlar ve Din
Ak Hunlar, bölgeye yerleştiklerinde bölgede Budizm ve Zerdüştlük hakimdi. Elbette Zerdüştlük kültünün (kült: din) haricinde İran kökenli kültler de bölgede yaygındı. Bunlar; Anahita, Şiva, Vaktsh, Mithra ve Tishtria’dır. Bu kültler yerel kültürlere de karışmıştı.
Budizm
İlk inceleyeceğimiz kaynak Song Yün’ün hac ziyareti ve edindiği bilgiler olacaktır. Song Yün, hac ziyareti sırasında Ak Hunların Budizm’e karşı nefret duyduklarını, Buda’nın kitabına inanmadıklarını ve çok tanrılı bir dine sahip olduklarını bildirmektedir. Bununla birlikte Hiüang-tsang da benzer açıklamalarda bulunmuş ve hatta Ak Hunların Gandāra’da katliam yaptıklarını bildirmiştir. Ayrıca Budist manastırların ve Stupalarını(Stupa: Budist tapınağı) da yıktıklarını bildirmektedir. Kuwayama, Ak Hunların Budist tapınaklarını yok etmesinin, Çin edebi belgelerinin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı ihtimalini değerlendiriyor. Lakin konar-göçer yaşam tarzı hiç dikkate alınmaksızın bazı tarihçiler, Gandāra Budizm’inin Ak Hunlar tarafından yok edildiğini kabul etmekteler. Bu tarihçiler, oldukça bağımsız iki meseleyi birbirine bağlamıştır: katliam yapmak ve Budizm’e inanmamak.
Bu görüşlerin aksine Litvinsky ve T. Zeimal’e göre Ak Hun hükümdarları Budizm’e karşı farklı bir politika izlemişlerdir. Ayrıca iki isim de savaşlar sırasında Budist kurumların çürüdüğünden bahsetmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında bölgede Ak Hunlar döneminde Budizm zulme maruz kalmamış hatta bazı Ak Hun hükümdarları Budizm’i desteklemiştir. Daha sonra, Hsi-mo-ta-lo’da Ak Hun devletinin çöküşünden sonra hâlâ küçük bir Ak Hun Prensliği vardı ve yöneticileri Budistlerdi.
Benzer bir görüş de Bernshtam tarafından yapılmıştır. Bernshtam, Ak Hunların Kidarit Krallığı’nın çalışmalarını devam ettirdiklerini ve Budizm’i destelediklerini bildirmektedir. Ancak başka bir eserinde de Ak Hunların Şamanist olduğunu bildirmektedir. Benzer çelişki Gafurov’un eserlerinde de bulunmaktadır.
Bu iki farklı görüşün haricinde Solovyov, Ak Hunların Budizm’e karşı tarafsız yaklaştıklarını söylemektedir. Ayrıca Kidarit Krallığı bölgede hüküm sürüyor iken inşa edilmiş olan Budist tapınak kompleksleri de VII. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bununla birlikte Ak Hunlar’ın bölgede hüküm sürdükleri süre boyunca Budizm yayılmaya devam etmiştir. Ayrıca Afganistan’da V. yüzyıla tarihlendirilen Budist heykel figürleri bulunmuştur.
Anlaşıldığı üzere Ak Hunlar ve Budizm üzerinde fikir ayrılıkları mevcuttur. Fakat Schøyen koleksiyonunda bulunan bir bakır yazıt üzerinde günümüz Talaqan çevresinde olan bir Budist tapınağın bağışçılar listesinde Ak Hun hakanlarının isimleri mevcuttur.
Hinduizm
Ak Hunlar, Toharistan civarına yerleştiklerinde bölgedeki Hinduizm tapınakları aktif olarak çalışmalarını sürdürmeye devam etmiştir. Bu tapınaklardan biri dağın tepesindeki büyük mağaranın içindeydi. Mağara, üç ana salon ve son salonun başlangıcındaki bir yan mağaradan oluşmakta olup, ayrıca düzlükteki girişin altında Kuşan sonrası döneme ait birçok dini yapı bulunmaktadır. Bununla birlikte Ak Hun hakanlarından olan Mihirakula, Gwalior yazıtına göre Şivaizm’e tapıyordu ve paralarının üzerinde Şiva’nın sembolü olan boğa Nandi’nin başı vardı. Dani’ye göre Mihirakula’nın soyundan biri de Shiva tapınaklarını destekliyordu.
Maniheizm
Daha önce de bahsettiğimiz üzere Zerdüştlük kültü Ak Hunlar bölgeye yerleştiklerinde yaygındır. Bununla birlikte Maniheistlerin, Zerdüştlüğün etkisi ile İran’dan kovulmalarıyla birlikte Maniheizm’in Orta Asya’da yayılışı başlamıştı. Bu durumun sonucunda yayılış Ak Hun devletine de ulaşmıştır. Bununla birlikte Maniheistlerin lideri VII. yüzyılda Toharistan’da ikametgâh etmekteydi.
Hristiyanlık
Belirli bir Ak Hun grubu içinde Hristiyanlık oldukça yaygındı. Suriyeli kaynak “Mar Aba’nın Tarihi”, MS 549’da Ak Hunların, Nestoryan patriği I. Mar Aba’ya bir rahibi göndererek Hristiyan olan Ak Hunlar için kendi topraklarında bu rahibin piskopos olarak atanmasını istediklerini bildiriyor. Ak Hunların bu isteği onaylanmıştır. Ayrıca Suriye kaynaklarında Ak Hunlar, Ephthalita ve Tedal isimleriyle geçmektedir. Edindiğimiz bilgiler doğrultusunda Ak Hunlar içerisindeki bir grup Nestoryan Doktrini’ne inanıyordu. Bununla birlikte Ak Hun piskoposluğunun merkezi Semerkant olacaktı ve daha sonrasında Metropolit olması planlanmaktaydı.
Bunun haricinde Ermeniler, bağımsızlık mücadeleleri sırasında Ak Hunlar’a bir temsilci göndererek Sâsâni İmparatorluğu’na karşı bir koalisyon teklifini müzakere etmişler ve Ak Hunlar bu teklifi kabul etmişti. Ak Hunlar ve Ermeniler arasında, Hristiyan olma yeminini ettikleri ve koalisyonu sürdürme sözü verdikleri bir anlaşma yapılmıştı. Bu gerçekler, Ak Hunlar arasında Hristiyanlığın yaygın olduğunu kabul etmemize olanak tanır. Ayrıca, MS 5. yüzyılda Merv’de, episkoposluk Metropolite dönüştürüldü. Merv, Orta Asya’daki Nestoryanların ana merkezlerinden biri haline geldi. Merv’e çok uzak olmayan Kharoba-Koshuk’ta bir Nestoryan kilisesi bulunmaktaydı. Ter-Mkrtichyan’a göre, bu durum Ak Hunlar’da Hristiyanlığın yayılmasını hızlandırmıştır.
Aivaj köyüne (Tacikistan’ın güneybatısındaki Shaartuz ilçesi) yakın bir mağara kompleksi bulunmuştur. Kompleks birkaç odadan oluşuyordu. Mimarlık özelliklerine göre, bu kompleks MS. V.-VII. yüzyıllara tarihlenmiştir. Bir odada bir kubbe vardı ve bu kubbenin üzerinde bir haç bulunmaktaydı. Atakhanov ve Khmelnitsky’ye göre, kompleks Hristiyan bir manastır olarak kullanılmış olabilir ve Nestoryanlara bağlı olabilir.
Güneş Kültü
Çin kaynaklarından olan Liangshu, Ak Hunların Gökyüzü tanrısına (Tien-shen) ve Ateş tanrısına (Huo-shen) taptıklarını bildirmektedir. Her sabah çadırlarından çıkıp bu tanrılara dua edilir ve ardından yemeklerine devam edilirdi. Bunun haricinde Thakur, Ak Hun Hakanı Toraman’ın da Güneş kültünün takipçisi olduğunu bildirmektedir.
Özet olarak Ak Hun devletinde birçok din vardı: Budizm, Zerdüştçülük, Hristiyanlık (temel olarak Nestoryanlık), Maniheizm, Hinduizm ve Güneş kültü. Ak Hunlar farklı dini görüşlere sahipti. Bu sebeple hangi dinin baskın olduğunu söylemek zordur. Aynı zamanda bulunan kaynakların da fazlasıyla çelişkili olması hangi dinin baskın olduğunu açıklamayı daha da zorlaştırmaktadır. Ancak Ak Hunların farklı dinlere karşı hoşgörülü olduklarını söylemek mümkündür.
Sonuç
Sonuç olarak, Ak Hunlar Orta Asya’nın karmaşık ve çok kültürlü tarihinde iz bırakan bir topluluktur. Çeşitli dinleri hoşgörüyle karşılamış, ticaret ve fetihlerle genişlemiş ancak Gök-Türklerin yükselişi ve Sâsâni ittifakının çöküşüyle zorlu bir süreç yaşamışlardır. Ak Hunların hikayesi, tarih boyunca bölgede etkili olan birçok medeniyetin kesişim noktasında gerçekleşen önemli olayları yansıtmaktadır.
Kaynakça
- Grousset, R. (2022). Bozkır İmparatorluğu.
- Roux, J. P. (2020). Türklerin Tarihi.
- Aydın, H. (2021). Theophanes Confessorun Kroniğinde Türkler 284-813.
- Taşağıl, A. (2023). Kök Tengrinin Çoçukları.
- Erkıpçak, H. T. (2022). Akhunların bir alt kolu olarak Alkan Hunları / The Alkhan Huns as a sub-group of the White Huns. Ege Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Tarihi Ana Bilim Dalı / Türk Tarihi Bilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi).
- Müslüme Melis, E. (2015). Hinduizm’in Ak Hunlar üzerindeki yansımaları. Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 34(57), 89–97. https://doi.org/10.1501/tarar_0000000599
- Brinner, W. M., Barthold, V. V., Minorsky, V., & Minorsky, T. (1964, October). Four Studies on the History of Central Asia. Journal of the American Oriental Society, 84(4), 419. https://doi.org/10.2307/596784
- ÇERÇİ, F. (2003). HUNLAR’DA SOSYAL, SİYÂSÎ HAYAT VE DEVLET- HALK İLİŞKİLERİ. Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(1), 59-98. https://dergipark.org.tr/tr/pub/erziefd/issue/5991/79736
- Savaş, M. M. (2021). Ak Hunlar.
- Rowland, B. (1974). The Art of Central Asia.
- Beckwith, C. (2009). Empires of the Silk Road.
- Kurbanov, A. The Archaeology and History of the Hephthalites. (Universitätsforschung zur prähistorischen Archäologie, Bd. 230.) Bonn, Habelt 2013. (2015). Historische Zeitschrift, 301(1), 168–169. https://doi.org/10.1515/hzhz-2015-0295
- Guand-Da, Z., Litvinsky, B., R, S. S., & U. (1996). History of civilizations of Central Asia. UNESCO Publishing.
- Thakur, U. (1967). The Hūnas in India.
- Kurbanov, A. (2010). The Hephthalites.