BiyolojiDoğa BilimleriKültür KöşesiZooloji

Balkılavuzu: Kuş – İnsan İş Birliğiyle Tatlı Lezzetlerin Buluşması

Biz insanlar, modern yaşamın getirdiği teknolojik ilerlemeler ve şehirleşme süreçleriyle doğadan giderek uzaklaşsak da, köklerimizin doğada olduğunu unutmamalıyız. Evvela, tüm bu soyutlanmaya rağmen doğal dünyayla hâlâ birçok simbiyotik ilişki içinde bulunmaktayız. En basitinden insan mikrobiyotası, yani vücudumuzda yaşayan mikroorganizmaların topluluğu, güzel bir simbiyoz örneğidir. Bu mikroorganizmalar, özellikle bağırsaklarımızda, ama aynı zamanda cildimizde, ağzımızda, solunum yollarımızda ve diğer birçok bölgede yaşarlar. Bu mikrobiyotanın büyük bir kısmı, sağlığımız için hayati önem taşıyan işlevler gerçekleştirir. İnsanların simbiyotik ilişkilerinin belki de en ilgi çekici örneklerinden biri, bazı yerel toplulukların bal bulmak için, balkılavuzu kuşları ile kurduğu ilişkidir.

Özellikle Afrika kıtasında yer alan bazı bölgelerde, insanlar bal yiyebilmek için bal arılarının yerini bulmakta, balkılavuzu olarak bilinen kuşlardan yardım alırlar. Bu yazıda, insanların balla olan ilişkisine ve bu süreçte rol oynayan ilginç bir kuş türüyle aralarında gelişen simbiyotik ilişkiye daha yakından bakacağız. Bu ilişkinin nasıl oluşmuş olabileceğini inceleyeceğiz. Öyleyse gelin, başlayalım. Daha fazla benzer içerik için Zooloji kategorimize göz atabilirsiniz.

Balkılavuzu Rehberliğinde Simbiyotik İlişki Nedir?

“Simbiyoz” veyahut “ortakyaşamlılık”, iki farklı tür canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşamalarıdır. Simbiyotik ilişkinin belli başlı tipleri vardır. Bunlar kısaca mutualizm, kommensalizm, parazitizm ve amensalizm olmak üzere dört gruba ayrılır. Bazı kaynaklarda simbiyoz ve mutualizm eş anlamlı da verilebilmektedir.

Kısaca her iki tarafın da fayda sağladığı ilişkiler mutualistik ilişkilerdir. Örneğin, yazımızın konusu olan balkılavuzu ve insanlar arasındaki ilişki mutualistik bir ilişkidir. Mutualizmin başka bir örneği arılar ve çiçeklerdir. Arılar çiçeklerden nektar toplarken, çiçeklerin tozlaşmasına yardımcı olurlar.

Kommensalizmde ise, bir canlı fayda sağlarken diğer canlı ne zarar ne de fayda görür. Örneğin, bir ağaç kurbağası ağacın yapraklarının korumasından faydalanırken, ağaç ondan herhangi bir etki görmez. Öte yandan parazitizm, bir canlının diğer bir canlıya zarar vererek ondan beslenmesi ve yaşaması durumudur. Bu ilişkide, ev sahibi zarar görürken parazit fayda sağlar. Örneğin, insanlarda bulunan bağırsak solucanları bu kategoriye örnektir. Son olarak amensalizmde ise, bir canlı diğerine zarar verirken, kendisi bu durumdan ne fayda ne de zarar görür. Mesela; büyük bir ağaç altında büyümeye çalışan küçük bitkiler, büyük ağacın sağladığı gölge nedeniyle yeterli ışık alamaz ve gelişemezler.

Balın Diyetimizdeki Tarihi

Bal tatlı menüsünde yer alan en eski yiyecektir. Orangutanlar ve şempanzeler, arı kovanlarına çubuklar sokarak bal elde ederler. Üstüne arı larvalarını da tüketerek tatlılarına protein katkısı sağlarlar. Bu durum, balın sadece insanlara özgü bir lezzet olmadığını gösterir. İnsanı maymunların günümüzdeki bu davranışları bizlere, balın insanların ve şempanzelerin ortak atalarından bu yana diyetimizin bir parçası olabileceğini düşündürmektedir. Elbette bu sadece bir tahmindir. Zira, Paleolitik Dönem’den önce bal tüketimine dair somut kanıtlar bulunamamıştır. Nitekim 25 bin yıl önce, İspanya’daki Altamira Mağarası’nın duvarlarına çizilen hayvan figürleri arasında, arılar, bal petekleri ve bal toplamak için kullanılan araçların resimlerini de görebiliriz. Bu da, balın antik insanlar için de önemli bir gıda maddesi olduğunu gösteren bir başka işarettir.

Altamira Mağarası
Altamira Mağarası’nda bulunan duvar çizimleri.

Paleolitik Dönem’den (Eski Taş Devri, 2 milyon yıl önce başlamış ve 12.000 yıl önce son bulmuştur.) kalan benzer bal toplama sahnelerinin tasvir edildiği mağara resimleri, dünyanın dört bir yanında karşımıza çıkar. Fakat bunun örneklerine en çok Afrika’da rastlanır. Afrika’daki bazı avcı-toplayıcı toplulukların diyetleri, balın onların hayatta kalmasında ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serer. Örneğin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti sınırları içerisindeki Ituri Ormanı’nda ikamet eden Efé halkı, yağmur mevsiminin iki ayında neredeyse tamamen bal, arı larvaları ve polen tüketerek beslenir. Bu dönemde, her bir birey günde ortalama üç orta boy kavanoz bal tüketmektedir.

Ituri Yerlileri
Ituri Ormanı yerlileri.

Arıcılığın var olduğuna dair en eski kanıt, MÖ 2400 yılında Kahire yakınlarında Güneş Tapınağı’nda bulunmuştur. Arı, Mısır hiyerogliflerinde sıkça yer alır ve firavunlar tarafından beğenildiği için sıklıkla kraliyeti simgeler. Eski Mısırlılar balı tatlandırıcı olarak, tanrılarına sunmak için ve hatta mumyalama bileşeni olarak kullanmışlardır. Mısırlılar tarafından pişirilen bal kekleri, tanrıları yatıştırmak için bir sunu olarak kullanılmıştır. Yunanlılar da bal kekleri yapmış ve bunları tanrılara sunmuşlardır.

Antik Arıcılık
Antik Mısır’dan bir arıcılık görseli.

Hadza Kabilesi ve Balkılavuzu

Tanzanya’daki Hadza topluluğu ise, avcı-toplayıcıların beslenme alışkanlıklarına dair daha dengeli bir örnek sunar. Onlar, yıl boyunca aşırı olmayan, daha ölçülü miktarda bal tüketirler. Hadza’lar, baobab ağaçlarının oyuklarında arı kovanları bulunan geniş savanlarda yaşarlar. Bu toplum, diyetlerinin yaklaşık %15’ini baldan sağlar. Hadza’lar, Afrika’daki diğer avcı-toplayıcı topluluklar gibi, arı kovanlarını bulmada yardımcı olan ve “bal gösterici” olarak bilinen Indicator indicator türü bir kuşla benzersiz bir simbiyotik ilişkiye sahiptir. Bu kuş, Hadza’lara kovanların yerini gösterir ve karşılığında, toplanan baldan düşen larvaları yer. Zaten bu kuşun bilimsel adı da bu ilginç özelliğine ithafen koyulmuştur. Geç Latincede “işaret eden – kişi “anlamına gelen “indicātor” kelimesinden türemiştir. Latincede ise “indicō” kelimesi, “işaret etmek” anlamına gelmektedir.

Balkılavuzu kuşları, böcekler, arı larvaları ve balmumu ile karınlarını doyururlar. Ancak balı tüketmezler. Bu kuşların, özellikle sabahın serin saatlerinde, arıların henüz harekete geçmek için yeterince aktif olmadığı zamanlarda, kovanlara yaklaşıp arıların faaliyetlerini gözlemledikleri belirtilmiştir. Balkılavuzları, arı kovanlarının içine kendi başlarına giremezler. Bunun yerine, insanların dikkatini çekmek için Hadza kamplarına gidip, insanların onları takip etmeleri için bir işaret olarak algılanabilecek özel sesler çıkarırlar. Bu, ilk etapta inanılmaz gibi görünse de, insanların doğayla kurduğu bağın bir hatırlatıcısıdır. Hadza topluluğu da, balkılavuzlarını çağırıp yanlarına çekebilmek için kendi iletişim yöntemlerini geliştirmiştir. Öyle ki, bu kuşlarla bir kilometre kadar uzaktan bile iletişim kurabilirler.

Büyük Balkılavuzu Kuşu
Büyük balkılavuzu (Indicator indicator). Fotoğraf: Andrew Spencer.

Balkılavuzu ile Ortak Bal Avcılığı

İnsanlar ile balkılavuzu kuşları arasındaki etkileşim ilk kez 17. yüzyılda belgelenmiştir. Aslına bakarsanız, uzun süre bu anlatıların romantize edilmiş efsaneler olduğu düşünülmüştür. Böyle bir ilişkinin varlığına pek inanılmamıştır. Ancak son dönemde yapılan bilimsel çalışmalar, Afrikalı avcı-toplayıcı toplulukların uzun süredir iddia ettikleri gibi, insanlar ve balkılavuzları arasında gerçek bir iletişim ve iş birliği olduğunu doğrulamıştır.

Hadza erkekleri, baobab ağaçlarında bir arı kovanı keşfettiklerinde, ağacın dalsız alt kısmına keskin uçlu ahşap çubukları çakarak kendilerine ulaşım sağlayacak bir tür merdiven oluştururlar. Kovanın bulunduğu yere ulaştıklarında, günümüz arıcılarının kullandığı yöntemlere benzer şekilde, ucu ateşe verilmiş çubuklarla arıları sakinleştirir ve sonra kovanı ağaçtan dikkatlice çıkarırlar. Bu süreç, Hadza ve balkılavuzu kuşları arasındaki karşılıklı yarar sağlayan (mutualistik) ilişkinin bir parçasıdır. Hadza insanlarının bal avcılığı sırasında balkılavuzlarının rehberliğinden faydalanması, kovanları kendi başlarına bulmalarından çok daha hızlı ve etkili olur. Öyle ki yardım sayesinde kovanların yerini beş kat daha hızlı bulabilirler. Ayrıca, kuşlar tarafından gösterilen kovanlar, genellikle avcıların kendi başlarına bulduklarından daha büyük ve daha fazla bal içerir. Bu iş birliği sayesinde balkılavuzu kuşları da normalde ulaşamayacakları besin kaynaklarına erişebilir.

Balkılavuzu: Hadza Yerlisi
Hadza kabile üyesi bal topluyor.

İş Birliğinin Kökenleri

Peki ama balkılavuzlarıyla insanlar arasında böyle bir ilişki nasıl gelişti? Bu ilişkinin evrimine dair çeşitli hipotezler vardır. Bunlardan ilki, balkılavuzunun insanlara rehberlik eden davranışının, başka türlerle olan iş birlikleri sonucu şekillenmiş olabileceği yönündedir. Örneğin, genellikle etçil olan ve zaman zaman arı kovanlarını yağmalayan bal porsuklarına yol gösteren balkılavuzunun, bu iş birliğini insanlara uyarladığı düşünülebilir. Bu hipotez kulağa mantıklı gelse de bu kuşları gözlemleyen bilim insanları, onların insanlardan başka hiç bir canlı türüne kılavuzluk ettiğine şahit olmamıştır. Bu nedenle, bu simbiyotik ilişkinin kökenlerinin çok eski zamanlara, belki de insan türünün evriminden önceye dayandığı ve oldukça yüksek ihtimalle antik çağlarda başlamış olabileceği düşünülmektedir.

Balkılavuzu ile Kabile Üyesi
Balkılavuzu ve bir kabile üyesi.

Ateşin kontrol altına alınması, insanlar ve balkılavuzları arasında gelişen ilişkinin temel taşlarından biri olma potansiyelindedir. İnsanların, kovanlardaki arıları dumana maruz bırakarak sakinleştirmesi, bu iş birliğinin başlangıcında önemli bir rol oynamış olmalıdır. Bu nedenle, yemek pişirdiklerini düşündüğümüz Homo erectus‘ların yaşadıkları dönemde, bu simbiyotik ilişkinin kök salmış olması muhtemeldir. İlişkinin daha eski hominin türlerine, hatta Homo erectus‘tan öncesine dayanabileceği hipotezi de mevcuttur. Bu eski insan benzerlerinin, günümüzdeki bazı topluluklar gibi, arıları yatıştırmak ve sokma sonucu oluşan acıyı hafifletmek için bitkilerin doğal özelliklerinden faydalandıkları öne sürülmektedir. Bu bağlamda, insanlar ile balkılavuzu kuşları arasındaki iş birliğinin çok daha antik zamanlara dayanıyor olma ihtimali mevcuttur.

İnsanlar ve Hayvanlar Arasındaki Diğer Simbiyotik İlişkiler

İnsanların vahşi hayvanlarla kurduğu bir çok iş birlikçi örnek mevcuttur. Bunlardan biri, Brezilya’nın sularında gözlemlenen, yerel balıkçıların şişe burunlu yunuslarla iş birliği içinde oldukları durumdur. Brezilya’daki bir sahil kasabasının yerlileri 140 yıldan fazla bir süredir, hem kasaba halkı için gelir kaynağı hem de dost canlısı deniz memelileri için yiyecek olan, yerel bir tür barbun (mullet) balığını yakalamak için yabani yunuslarla iş birliği yapmaktadırlar. Bu etkileşimde, yunuslar dalgaları kullanarak balıkları balıkçıların ağlarına doğru yönlendirir. Bazen de balıkları doğrudan kendi ağızlarıyla yakalarlar. Bu sayede, hem yunuslar hem de balıkçılar avlarını maksimize edebilirler.

Diğer bir örnek ise, geçmişte balina avcılığı yapan topluluklarla orkalar arasındaki beklenmedik iş birliğidir. Balina avcıları, bir balinayı zıpkınla vurduklarında, orkalar harekete geçer. Ardından avlanan balinayı suyun altına çeker ve boğarlar. Avlanan baline zıpkınlarla tekneye bağlıdır, onun için tekneden ayrılmaz. Orkaların gösterdiği bu yardım karşılığında insanlar, avlanan balinanın dili gibi parçalarını orkalara ödül olarak sunarlar. Ancak tabii her simbiyotik ilişki örneği sürekli değildir. Yani balkılavuzu ve insan ilişkisinde olduğu gibi nesiller boyu bozulmadan devam etmez. Elbette bu yazıda değinemediğimiz çeşitli örnekler de bulunmaktadır. Her şeye rağmen bu iş birlikleri, insan ve hayvanların karşılıklı fayda sağladıkları ve etkileşim kurabildikleri örneklerdir.

Kaynakça

  1. Crittenden, A. N. (2011). The importance of honey consumption in human evolution. Food and Foodways, 19(4), 257–273. [https://doi.org/10.1080/07409710.2011.630618]
  2. Efe | people. (n.d.). Encyclopedia Britannica. [https://www.britannica.com/topic/Efe]
  3. Isack, H. A., & Reyer, H. (1989). Honeyguides and Honey Gatherers: Interspecific communication in a symbiotic relationship. Science, 243(4896), 1343–1346. [https://doi.org/10.1126/science.243.4896.1343]
  4. Wood, B. M., Pontzer, H., Raichlen, D. A., & Marlowe, F. W. (2014). Mutualism and manipulation in Hadza–honeyguide interactions. Evolution and Human Behavior, 35(6), 540–546. [https://doi.org/10.1016/j.evolhumbehav.2014.07.007]
  5. Eloe-Fadrosh, E. A., & Rasko, D. A. (2013). The Human Microbiome: From Symbiosis to Pathogenesis. Annual Review of Medicine, 64(1), 145–163. [https://doi.org/10.1146/annurev-med-010312-133513]
  6. Marlowe, F. W., Berbesque, J. C., Wood, B., Crittenden, A., Porter, C., & Mabulla, A. (2014). Honey, Hadza, hunter-gatherers, and human evolution. Journal of Human Evolution, 71, 119–128. [https://doi.org/10.1016/j.jhevol.2014.03.006]
  7. Australian, W. (2019, January 30). Man and orca combined to hunt for whales in Eden. The West Australian. [https://thewest.com.au/travel/australasia/man-and-orca-combined-to-hunt-for-whales-in-eden-ng-b881089423z]
  8. Jeong, A. (2023, January 31). Brazilians and dolphins work together to catch fish. Maybe not for long. Washington Post. [https://www.washingtonpost.com/climate-environment/2023/01/31/dolphins-fishing-mullet-brazil-climate-change/]

Evrim Ağacı'nda uzun bir süredir yazarlık yapmaktayım. Genetik, zooloji, evrimsel biyoloji, paleontoloji, jeoloji, astrobiyoloji; yapay zeka ve robotik bilim kategorileri başlıca ilgi alanlarımı oluşturmaktadır. Öte yandan Coğrafi Keşifler ve doğa tarihine, bunlara ek olarak doğa ve varoluşçuluk felsefesi alanlarına da güçlü bir şekilde ilgi duymaktayım. Ayrıca, Evrim Ağacı ile beraber “De-extinction”terimini “Türdiriltimi” olarak ilk kez Türkçeye çevirmiş, konu hakkındaki ilk kapsamlı Türkçe makaleyi yazmış ve literatüre kazandırmış bulunmaktayım. Aynı zamanda Sapiens Medya'da da editörlük görevi üstlenmekteyim.

One thought on “Balkılavuzu: Kuş – İnsan İş Birliğiyle Tatlı Lezzetlerin Buluşması

  • Çok güzel olmuş, elinize sağlık.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir