BloglarDiğer İçeriklerimizFelsefeKültür Köşesi

1984: Orwell’in Distopyası Üzerinden Eğitim ve Bilim Felsefesi

1984, George Orwell tarafından kaleme alınan, politik bir distopya romanıdır. 1984 Belki de günümüzün en ünlü distopya evrenlerinden bir tanesidir. Okuduğunuz bu yazı, bir özet yazısı değildir. Ancak en başta olabildiğince kısa bir özet ile karşılaşacaksınız. Yazının amacı, 1984 romanının eğitim ve bilim perspektifinden uyandırdığı felsefi izlenimlerin bir dışavurumunu ifade etmektir. Bu bir blog yazısı olmasına karşın, yazıda sadece yazarın kendi görüşleri değil, bilimsel verilerden de yararlanılmıştır. Kullanılan kaynaklara kaynakça üzerinden ulaşabilirsiniz. Daha fazla benzer içerik için felsefe veya bloglar kategorilerimize göz atabilirsiniz.

1984: Kısa Bir Özet

Eğer bu kitabı daha önce okuma fırsatı bulduysanız, ne mutlu size. Şu anda okuyacağınız bölüm, okuduklarınızı tekrar anımsamak için bir fırsat. Yazarın görüşüne göre, bu yazıyı anlamak için kitabı çok detaylı hatırlıyor olmanıza gerek yok. Öyleyse, hız kesmeden küçük bir hatırlatma yapalım.

Başlangıç

1984’ün ana teması, totaliter bir rejimin bireylerin düşünce ve davranışlarını nasıl kontrol altına aldığıdır. Büyük Birader’in sürekli gözetimi altında olan Okyanusya’da, eğitim ve bilim, rejimin ideolojisini yaymak ve bireylerin özgür düşünme yetisini yok etmek için kullanılmaktadır. Eğitim, bireyleri küçük yaşlardan itibaren Parti’ye sadık vatandaşlar olarak yetiştirmeyi amaçlarken, bilim ise teknolojik araçlarla gözetim ve kontrolü maksimum seviyeye çıkarmak için kullanılmaktadır.

Baş karakterimiz Winston Smith, Gerçek Bakanlığı’nda çalışan ve hükümet ile Büyük Birader hakkında olumsuz görüşlere sahip olan bir bireydir. Devlet hakkında farklı bir görüş belirtmek veya düşünmek bile yasak olduğundan, bu düşüncelerini kimseyle paylaşamaz. Proleterler bölgesinde bir antika dükkânından güzel kaplı, güzel sayfaları olan bir defter alır. Daha sonra bu deftere Büyük Birader ve sistem hakkındaki düşüncelerini yazmayı planlar.

Bir gün, iş yerinden öğle molasında eve aceleyle döner ve tele-ekranın onu göremeyeceği bir köşeye çektiği masasında deftere yazmaya başlar. Hızını alamayan Winston, defterin bir sayfasına büyük harflerle “KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER” yazar.

Winston, tüm vatandaşların katılması zorunlu olan ve iki dakika süren Nefret Haftası etkinliklerinde bulunur. Bu etkinlikte, Büyük Birader’e muhalif olarak lanse edilen Emmanuel Goldstein başta olmak üzere tüm ülke düşmanlarına tepki gösterilir. Nefretini göstermeyenler Düşünce Polisi tarafından buharlaştırılır. Winston, zoraki olarak aynı tepkileri verir ancak aklı Julia’dadır. Winston, Julia’dan hoşlanmaktadır ve bu duygularını gizlemek zorundadır. Bir diğer dikkatini çeken kişi ise O’Brien’dir. O’Brien’ın bakışlarından onun da aynı düşüncelere sahip biri olduğunu düşünür.

Sona Doğru

Proleterlerin bölgesinde dolaşırken defteri aldığı antikacıya tekrar uğrar ve güzel bir taş alır. Ardından antika dükkanının sahibi Charrington ile sohbet eder ve dükkanın üst katındaki daireyi görme şansı elde eder. Winston, bu daireye sık sık gelecektir. Proleter bölgesinde dolaşırken Julia ile karşılaşır ve onu takip eden biri olduğunu düşündüğü Julia’nın aslında ona zarar vermeyeceğini anlar. Julia, Winston’a bir not verir ve şehirden uzak bir ormanda buluşurlar. Burada birlikte olurlar ve gizli buluşmaları devam eder. Winston, antikacıdan kiraladığı odada Julia ile buluşur ve burası buluşma noktaları olur.

Winston, Büyük Birader’e karşı isyan etmeyi planlar ve bunun için Emmanuel Goldstein’in örgütüne katılmayı hedefler. Bir gün O’Brien, Winston’a Yenisöylem’in sözlüğünün son basımını verebileceğini söyleyerek onu evine davet eder. Yenisöylem, sözcük dağarcığını azaltarak düşünme ufkunu daraltmayı amaçlayan 1984 romanına özgü ütopya dilidir. Winston, sözlüğün bahane olduğunu fark eder. ve O’Brien’ın da kendi gibi düşünce suçlusu olduğundan artık emindir. Winston, Julia ile birlikte O’Brien’ın evine gider ve burada Emmanuel Goldstein’in öğretilerini içeren bir kitabı alır. Nefret Haftası sırasında kitabı okur ve sistemin işleyişini anlar. Ancak, Julia ile birlikte oldukları sırada bir tele-ekran tarafından izlendiklerini fark ederler ve yakalanırlar. Mr. Charrington’ın aslında bir Düşünce Polisi olduğu ortaya çıkar.

Winston, hücreye kapatılır ve uzun süre burada tutulur. Hücresinde O’Brien ile karşılaşır ve O’Brien’ın da aslında bir Düşünce Polisi olduğunu öğrenir. 101 numaralı odada ağır işkenceler görür ve işlemediği suçları itiraf eder. O’Brien, Winston’a farelerle dolu bir kutuda işkence yapacağını söyler ve Winston, Julia’ya olan sevgisinden vazgeçer. Tüm umutlarını kaybeden Winston serbest bırakılır ve Julia ile karşılaşır. İkisi de birbirlerine ihanet ettiklerini anlarlar ve vedalaşırlar. Winston, Büyük Birader’e tamamen bağlı biri olarak hayatına devam eder. Artık kişiliği ve bağımsız düşünme yetisi tamamen yok edilmiştir.

Eğitim ve Bilimin Gücü: 1984 Romanının Felsefi Yansımaları

Bilim nedir? Eğitim nedir? Eğitim ve bilgi neyi amaçlar? Bilim, evrenin ve doğanın işleyişini anlamak için yapılan sistematik bir araştırmadır. Eğitim ise bireylerin bilgi, beceri, değer ve alışkanlıklar edinmesine yönelik süreçtir. Eğitim ve bilgi, özgür düşünen bireyler mi yoksa sisteme uygun bireyler mi yetiştirmeyi amaçlar? Bu sorunun cevabı, eğitim ve bilginin veriliş şekline bağlıdır. Eğitim ve bilgi kavramlarının kendilerinin bir amacı yoktur. Asıl amaç, toplumun 1984 özelinde toplum liderlerinin neyi hedeflediğidir. Bir toplumun kültürü ve sorgulama düzeyi, o toplumun eğitim ve bilgiye nasıl yaklaştığını belirler. Sorgulama düzeyi azaldıkça, toplumlar eğitim ve bilgiyi düşünme yetisini azaltarak, bireyleri sisteme uygun insanlar gibi yetiştirme eğilimine girerler. Yazar bu konuda ünlü bir eğitimci ve filozof olan Paulo Freire ile aynı doğrultuda düşünmektedir. Zira Freire, eğitimin bireyleri pasif bilgi alıcıları olarak görmek yerine, onların bilinçli ve eleştirel düşünen bireyler olarak yetişmesinin daha doğru olacağı kanaatindedir. Ona göre, eğitim, bireylerin kendi gerçekliklerini sorgulamalarını ve dönüştürmelerini sağlamalıdır.

Evet, bilgi güçtür, ancak doğru kullanıldığı takdirde. George Orwell’in “1984” adlı distopik romanında, otoriter bir rejim tasviri mecvuttur. Romanda, Büyük Birader olarak anılan liderin varlığı bile kesin değildir. Ancak kesin olan tek şey, Okyanusya’nın kurucularının toplumun düşünmesini istemediğidir. Çünkü ana kurgu bu fikrin üzerine kuruludur.

1984 filmi, George Orwell, distopya, totalitarizm, Büyük Birader, film uyarlaması, Orwellvari toplum
10 Ekim 1984’te gösterime giren, George Orwell’in aynı adlı romanından uyarlanan 1984 filminden bir kesit.

Düşünen Bir Toplum Romanı Nasıl Etkilerdi?

Peki, düşünen bir toplumun varlığı Büyük Birader’e nasıl bir etki yapardı? Elbette olumsuz. Çünkü bu düşünceler arasından, ondan daha iyi olanların çıkma olasılığı ve kendisinin gücü kaybetme olasılığı doğabilirdi.

Bir toplumda bireyler özgürce düşünmeye ve sorgulamaya başladığında, sistemin dayattığı normlar ve değerler sorgulanır hale gelir. Bu sorgulama, mevcut güç yapılarının zayıflamasına ve otoritenin sarsılmasına yol açabilir. Büyük Birader’in otoritesi, tamamen düşünce kontrolüne ve bireylerin sorgulama yetisinin yok edilmesine dayanmaktadır. Eğer insanlar özgürce düşünmeye ve sorgulamaya başlarlarsa, bu kontrol mekanizması çöker.

Düşünen bir toplum, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasını sağlar. Bu tür fikirler, mevcut sistemin ve liderin yetersizliklerini ve yanlışlarını ortaya çıkarma potansiyeli taşır. Büyük Birader, bu tür bir durumu engellemek için her türlü düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırmak zorundadır. Çünkü düşünce özgürlüğü, beraberinde muhalefeti ve alternatif düşünceleri getirir. Bu alternatif düşünceler, mevcut otoritenin yerine daha iyi ve daha adil sistemlerin oluşmasına zemin hazırlar.

Özgür düşünceye sahip bireyler, kendi yaşamlarını ve toplumlarını şekillendirme gücüne sahip olurlar. Bu da, bireylerin Büyük Birader’in ideolojisine ve kontrolüne olan bağlılıklarını zayıflatır. İnsanlar, kendilerine dayatılan gerçekleri sorguladıklarında, sistemin manipülasyonlarını ve yalanlarını fark etmeye başlarlar. Bu farkındalık, kitlesel bir uyanışa ve otoriter rejime karşı toplumsal bir direnişe yol açabilir.

Özgür Düşünce ve Toplumsal Kontrol: Orwell’in 1984 Romanında Büyük Birader ve Emmanuel Goldstein

Büyük Birader, toplumun her bireyinin düşüncelerini ve duygularını kontrol etmek zorundadır. Bu kontrol, bireylerin düşünme yetilerini kısıtlamakla sağlanır. Ancak, düşünce özgürlüğü ve eleştirel düşünme yetisi olan bir toplumda bu kontrol sürdürülemez. Dolayısıyla romanda da gözlemlediğimi üzere aykırı olan derhal temizlenir.

Romanda, toplum üzerindeki isyancılar ve aykırı düşünenler, Emmanuel Goldstein adlı muhalif lider üzerinden temsil edilir ve yasaklanır. Goldstein’in varlığı aynı Büyük Birader gibi belirsizdir. Gerçekte var olup olmadığı net değildir. Ya iki lider de vardır ya iki lider de yoktur. İlk senaryoda da farklı olasılıklar söz konusudur. Bunlardan en akla yatanı, Goldstein’ın toplumdaki karşıtlık hislerinin getirdiği duyguları kullanmak için yaratılmış bir kimlik olduğudur.

Emmanuel Goldstein, Okyanusya’da Parti’nin en büyük düşmanı olarak gösterilir. Goldstein, her gün televizyon ekranlarında karalanan, halkın nefretini ve öfkesini yönelttiği başlıca figürdür. Nefret Haftası sırasında Goldstein’in yüzü ve söylemleri, halkı coşkulu bir şekilde ona karşı kışkırtmak için kullanılır. Halk iki dakikalık nefret seanslarında ekranlarda Goldstein’in görüntüsünü gördüğünde bağırarak ve öfkelerini dışa vurarak onu lanetler. Bu seanslar Parti’nin toplum üzerindeki kontrolünü pekiştirmek ve bireylerin içsel öfkelerini sistemin gerçek düşmanları yerine hayali bir figüre yöneltmelerini sağlamak için tasarlanmıştır.

Goldstein’in varlığı ya da yokluğu, Parti’nin propaganda mekanizmalarının bir parçası olabilir. Parti, Goldstein’i, halkın tüm olumsuz duygularını kanalize edebileceği bir hedef olarak kullanır. Bu sayede, insanlar gerçek sorunları ve Parti’nin baskıcı uygulamalarını sorgulamak yerine, tüm öfkelerini ve hayal kırıklıklarını Goldstein’e yönlendirirler. Goldstein, bu anlamda, toplumu manipüle etmek ve kontrol altında tutmak için kullanılan bir araçtır.

Otorite baskın olmasına rağmen, ara sıra isyancı kişiler çıkar ve yalnız olmadıklarını anlarlar ya da öyle sanarlar. Çünkü baştakiler zeki olacak ki, aykırı düşünceleri minimize etmek için sivil, isyancı gibi görünen düşünce polislerini kullanırlar. Böylece kale içten fethedilir. Aykırı düşünenler de yakalanıp sonsuza kadar ıslah edilir veya yok edilir. Ne de olsa bir kez düşünce suçu işleyen biri, neden bir daha yapmasın ki?

Dil ve Bilgi Arasındaki İlişki


Dil ile düşünce arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Bir toplumun düşünüşünün gelişmesi, birçok faktörle birlikte dilin yetkinliği ile yakından alakalıdır. Gelişmiş, yetkin ve zengin bir dilden yoksun bir toplum, düşünce alanında yaratıcı olamayabilir. Dil, bir milletin en önemli unsurlarından biridir. Kitapta bu detay da elbette atlanmamıştır. Bir toplumun düşünce gücü elinden alınmak istiyorsa, dili elinden alınmalıdır. Halihazırda, Büyük Birader bunun farkındadır.

1984’ün Yenisöylemi

George Orwell’in “1984” kitabında, dilin fakirleştirilmesi ve manipülasyonu, düşünceyi kısıtlamak için kullanılan en güçlü araçlardan biridir. Parti, yeni bir dil olan Yenisöylem’i (İng: Newspeak) oluşturarak, insanların düşünce ufkunu daraltmayı amaçlar. Yenisöylem, sözcük dağarcığını ve dilin karmaşıklığını azaltarak, bireylerin sadece Parti’nin onayladığı fikirleri ifade edebilmesini sağlar. Düşünceyi kısıtlamak için dili basitleştiren ve fakirleştiren Parti, bireylerin özgür ve eleştirel düşünme yetisini ellerinden alır.

Yenisöylem’in amacı, sadece belirli düşüncelerin ifade edilmesine izin vererek, diğer tüm düşünceleri imkansız hale getirmektir. Parti, bu yeni dil aracılığıyla, insanların sadece Parti’nin ideolojisine uygun şekilde düşünmelerini ve konuşmalarını sağlar. Bu da, bireylerin Parti’ye karşı isyan etmelerini veya muhalif düşünceler geliştirmelerini neredeyse imkansız hale getirir. İnsanlar, ifade edemedikleri veya anlayamadıkları düşünceleri gerçekleştiremezler. Bu şekilde, Parti, düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırır ve totaliter kontrolünü pekiştirir.

Dil, bir toplumun kimliğini ve kültürünü şekillendiren temel unsurlardan biridir. İnsanlar, dil aracılığıyla dünyayı anlar, deneyimlerini paylaşır ve düşüncelerini ifade ederler. Dilin zenginliği ve karmaşıklığı, düşüncenin de zengin ve yaratıcı olmasını sağlar. Ancak, dil fakirleştirildiğinde, düşünce de fakirleşir. İnsanlar, ifade edemedikleri veya anlamlandıramadıkları kavramları düşünemezler. Bu da, bireylerin ve toplumun entelektüel ve yaratıcı kapasitesini ciddi şekilde kısıtlar.

Kitapta, Yenisöylem’in uygulanmasıyla dilin fakirleştirilmesi, dogmatik düşüncenin ve totaliter rejimin dayattığı cehennem gibi bir hayatı yaratır. İnsanlar, bu cehennemi yaşarken, daha iyi bir yerin hayalini bile kuramazlar; çünkü bilmiyorlar. Hayatında sadece tek bir çeşit yemek yemiş bir insan, başka bir güzel yemeği hayal edemez. Aynı şekilde, dil aracılığıyla ifade edemedikleri kavramları ve fikirleri düşünemezler. Bu da, Parti’nin kontrolünü sağlamlaştırır ve bireylerin özgürlük arayışlarını engeller.

Büyük Birader, dilin düşünce üzerindeki gücünün farkındadır ve bu nedenle Yenisöylem’i zorunlu kılar. Yenisöylem, insanların düşüncelerini ve duygularını kontrol etmek için kullanılan bir araçtır. Parti, bu yeni dili dayatarak, insanların sadece Parti’nin onayladığı düşünceleri ifade etmelerini sağlar. Böylece, düşünce özgürlüğü ortadan kalkar ve bireyler, Parti’nin ideolojisine tamamen bağlı hale gelir.

Sonuç

Kitapta, dogmatik düşünce cehennem gibi bir hayat yaratır. Trajikomik olan ise, bu cehennemi yaşayan insanların daha iyi bir yer düşünememeleridir; çünkü bilmiyorlar. Varsayımsal olarak hayatında sadece tek bir çeşit yemek yemiş bir insan düşünelim. Başka bir güzel yemeği hayal edemez. Oysa binlerce güzel yemek mevcuttur. Bu noktada Sokrates’in bir sözünü aklımıza getirebiliriz:

Hiçbir insan bilerek kötülük yapmaz.

yapay zekâ, makine öğrenimi, distopik teknoloji, eğitimin geleceği, bilimde yapay zekâ, Orwellvari yapay zekâ, Orwell 1984, 1984
Karanlıktan Aydınlığa: Eğitim ve Bilimin Umudu

Sokrates’e göre, insanlar bilgiden yoksun oldukları için hata yaparlar. Eğer bilgiye sahip olsalar, doğruyu ve iyiyi seçerler. Yazar bu fikre tamamen katılmaktadır. Yazarın düşüncesine göre, iklim değişikliğinden açlığa, toplumsal eşitsizliğe ve yapay zekanın güvenlik sorunlarına kadar tüm sorunların arkasındaki en büyük etmen, bilgi yoksunluğudur. İnsan bilmediğinden korkar ve bu korku, yanlış kararlar ve eylemlerle sonuçlanır. Bilgi eksikliği, insanların ve toplumların mevcut sorunları anlamasını ve çözüm yolları geliştirmesini engeller. Bu nedenle, Sokrates’in belirttiği gibi, bilgiye ulaşmak ve düşünceyi özgürleştirmek, bireylerin ve toplumların daha iyi kararlar almasını ve daha iyi bir dünya yaratmasını sağlar. Bilgi, cehaletin ve korkunun panzehiridir. En büyük sorunumuz bilgisizlikse, çözmek için ne duruyoruz?

Kaynakça

  1. Gleitman, L., & Papafragou, A. (2013). Relations between language and thought. In Oxford University Press eBooks. [https://doi.org/10.1093/oxfordhb/9780195376746.013.0032]
  1. The Editors of Encyclopaedia Britannica. (2024). Science | Definition, Disciplines, & Facts. In Encyclopedia Britannica. [https://www.britannica.com/science/science]
  1. The Editors of Encyclopaedia Britannica. (2024, August 9). Paulo Freire | Pedagogy, Critical Theory & Education Reform. Encyclopedia Britannica. [https://www.britannica.com/biography/Paulo-Freire]
  1. Díaz, K. (n.d.). Paulo Freire. Internet Encyclopedia of Philosophy. [https://iep.utm.edu/freire/]
Alper Kaan Selçukoğlu profil fotoğrafı

Genç bir doğa bilimleri meraklısı olarak türdiriltimi, genetik, biyoteknoloji, zooloji, evrimsel biyoloji ve paleontoloji gibi alanlara ilgi duyuyorum. Pleistosen megafaunası, antik tembel hayvanlar ve paleofaunalar konusunda uzmanlaştım. "Türdiriltimi" teriminin Türkçeye kazandırılmasında ve konuya dair ilk kapsamlı makaleyi yazmakta öncülük ettim. "Türdiriltimi Etik midir?" başlıklı biyoetik makalem, Türkiye’de tıp biyoetiği dışındaki nadir çalışmalardan biridir. 2022'den beri Evrim Ağacı'nda bilim yazarlığı yapıyor, aynı zamanda Sapiens Medya'da editörlük ve bilim iletişimi görevlerini yürütüyorum. İleri düzeyde İngilizce ve İtalyanca biliyorum.

One thought on “1984: Orwell’in Distopyası Üzerinden Eğitim ve Bilim Felsefesi

  • Oldukça etkileyici bir yazı ve parmak basılan noktalara katılmamak mümkün değil, şu kısmı da alıntılamadan geçmek istemedim:
    “Eğitim ve bilgi kavramlarının kendilerinin bir amacı yoktur. Asıl amaç, toplumun 1984 özelinde toplum liderlerinin neyi hedeflediğidir. Bir toplumun kültürü ve sorgulama düzeyi, o toplumun eğitim ve bilgiye nasıl yaklaştığını belirler.”

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir